-2-

5 1 1
                                    

İyi okumalar :)

***

 "Daha iyi misin Hera?" Hera başını salladığında ben onun yanındaki ağacın gövdesine sırtımı yaslamış oturuyordum. Kucağımda uyuklayan White'ın tüylerini okşarken gözlerimi kapattım. Hiçbir şey duymak istemiyordum. Ben sadece bir an önce olup bitsin istiyordum.

 "Sıradaki krallık Ruiburg Krallığı mı?" White'ın tüylerini okşamayı kesmeden gözlerimi açtım ve Ken'in sorduğu soruyu cevapladım. 

 "Bence şöyle yapalım. Ayrılalım. Siz Akekha Krallığı'nın varisi Daimon Akekha'yı öldürün. Ben tek başıma Ruiburg Krallığı'nın varislerini öldürürüm." Hepsinin gözleri kocaman açılırken tüylerini okşadığım White bile gözlerini açmış bir şekilde bana bakıyordu.

 "Saçmalamayın Prenses Poine. İki varisi nasıl alt ediceksiniz?" Metis'in "Prenses" hitabı ve mesafeli konuşmasına karşılık gözlerimi devirdim. Prenses olmayı ben istemedim, bunu kafanıza sokun artık.

 "Bana prenses demeyi kes Metis. Ne dediysem o."

 "Asıl ben ne dediysem o," diyerek araya girdi Pandora. "Saçmalıkları ve gururunu bir kenara bırak artık Poine. Burada emirleri ben veririm, bunu unutma. Ölürsen hiçbir işimize yaramazsın."

 Vücudum buz keserken içim alev alev yanıyordu. Bu çakma kar topu az önce beni tehdit mi etti? Bir anda ayağı kalkınca White kucağımdan atladı ve olduğu yerde ikimizi izlemeye başladı. 

 Parmağımla Pandora'yı gösterdim ve öfkeyle konuşmaya başladım. "Bak çakma buz perisi. Senden emir falan almıyorum, ben kimseden emir almam. Duydun mu beni? Senden üstünüm ve emirleri de ben veririm."

 Pandora'nın gözlerinden bana olan nefreti okunuyordu. O da parmağını uzatıp beni gösterdi ve bana doğru yürümeye başladı. "Sen sonradan gelmesin Hainler'e. Hatta tam bir hain bile değilsin ve bu çetenin başı benim. Asıl sen duydun mu beni çakma varis? Benden üstünsen bir prenses gibi davran ve İmparatorluğu ele geçirmeyi unut. Sarayına git ve orada yaşamaya devam et. Buraya ait değilsin ve asla olmayacaksın."

 Kalp kırdığını bilmeden konuşuyordu. Hiçbir yerde istenmiyordum, şimdi olduğum gibi. Benden hep nefret ettiler, oysa ki benim kimseye zararım dokunmamıştı. Hep suçlanan ben oldum, ceza alan ben oldum, boyun eğen ben oldum ama artık değil. Artık kimseye boyun eğmeyecektim.

 İçimde bir duygu kırıntısı aramaya başladım. Sadece parçalar ayrılmış bir kalp ve kapkaranlık bir ruh görüyordum içimde. Pandora'ya nasıl baktığımı bilmiyorum ama bana bakarken yanlış bir şeyler yaptığını anlamış gibi yutkundu.

 Gözlerim sinirden dolduğunda burnumdan güldüm ve yere baktım. "Öyle mi?" dedim. Ardından bakışlarım tekrar ona döndü. "Öyle demek. Çakma varis ha? İmparatorluktan vazgeçeyim, sarayımda zindan hayatı sürdürmeye devam edeyim yani öyle mi?" Ölüm sessizliği olduğunda gözümden bir yaş damla süzüldü. Üzülmemiştim ki. Sinirlerim bozulmuştu sadece.

 "Siz sarayın ve varis olmanın cennet olduğunu mu sanıyorsunuz?" dedim. Cevap alamayınca devam ettim. "Ne türlü suçlandığımı, işkence odalarında saatlerce işkence gördüğümü, istenmediğimi, lanetli kılındığımı ya da Opis Kralı'ndan yediğim dayakları peki?" Başımı iki yana sallayıp güldüm. Halbu ki komik değildi. "Ben hiçbir yere ait olmadım Pandora, anladın mı? Herkesten farklıydım ve bu yüzden lanetli olduğuma inandılar. Hiç kimse beni Opis Krallığı'nın varisi olmamı istemiyor. Neden? Farklı olduğum için. Bir prenses gibi davranmadığım için, ablam gibi olamadığım, küçük kardeşim gibi olamadığım için. Varis olmak yerine buz gibi bir sokağa bırakılıp terk edilmeyi tercih ederdim. Ne kadar zavallı olduğumun ben de farkındayım."

Taht Oyunları (Kingdoms 1)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin