Günlerden pazartesi yine kapıya dayanmıştı. Ve bu takımın en sevmediği gündü doğrusu. Çünkü yoğun haftanın ve yoğun antremanların ardından pazar günü geldiğinde dinlenirler , tek boş günlerini de uyuyarak geçirirlerdi. Tam kaslarındaki ağrı geçmiş olduğunda ise hop ... Yine okulda ve bu tenis kortunda antreman yaparken bulurlardı kendilerini.
Ama bu haftadan itibaren durum farklıydı. Artık pazar günleri de antreman yapmaları gerekiyordu. Fakat emin olun bundan şikayetçi olan kimse yoktu takımda. Tamam belki bu duruma sürekli yakınıp duruyorlardı yine de 'Tamam sen gelme' deseniz bile hepsi buna itiraz eder ve burada olurdu. Bunun nedeni ise ulusal turnuva maçlarının yaklaşmış olmasıydı . İlk olarak ilçe turnuvası, ardından bölge turnuvaları ve ilk sırada olanlar ise ulusal turnuvada yarışacaktı. Ki bu da tüm takım için çok önemliydi. Bu sene Yu Qing şampiyon olmalıydı!
Antreman zamanları arttıkça takımın samimiyeti ve birlik duygusu da orantılı olarak artmaktaydı. Bu onlara maçlarda avantaj bile sağlıyordu. Bir de şu ikili anlaşsa işte o zaman bu takım tarihe yazılacaktı. En azından koçları öyle tahmin ediyordu.
Jimin koçun bundan sonraki antremanları daha sıkı sıkıya tutacağını bilmesine rağmen yine geç kalmıştı. Dün akşam alarmını kurmuş olsa da uzun zamandır beklediği tenis maçının canlı yayını izlerken sessize aldığı telefonunu ayarlamayı unutmuştu. Ve şimdi koşarak saat başı gelen ve okula tek gidiş aracı olan otobüse yetişmeye çalışıyordu. Uzaktan geldiğini gördüğü otobüse daha hızlı koşmaya başladı ve otobüsle aynı anda durağa vardı. Koşu ve kondisyon antremanlarının tek işe yaradığı yer tenis değildi sonuçta.
Otobüse bindiğinde hemen gözleri boş bir koltuk aradı. Bu kadar koşudan sonra daha saatlerce antreman yapması gerekiyordu ve en azından gidene kadar dinlenebilirdi. Fakat gözüne çarpan boş koltuk değil Jeon'un ta kendisiydi.
Çok sık otobüste karşılardı. İkisinin de evinin yakınından okula giden tek otobüs buydu ve ikisi de genelde geç kalırlardı. Ne kadar istemese de buna alışmıştı artık. Güne Jeon'u görerek başlamak. Ne harika!
"Biliyorum Park çok yakışıklıyım ama artık beni izlemeyi bırakıp yanıma oturmayı tercih edebilirsin. Bilirsin kapmayının malını kaparlar. Hem korkma ısırmam."
"Sen kendini benim malım olarak görüyor olabilirsin Jungkook ama o rütbeye erişebilecek kadar iyi değilsin. Üzgünüm. "
"Koltuğu kastettiğimi anlamıyorsan bu senin sorunun omega. Sana yalavaracak değilim, oturmaman işime gelir. Ben antraman maçında bahanen olmasın diye söyledim. Hem biliyorsun okula daha yarım saattlik yol var."
Jimin daha oturup uzun uzun tartışabilirdi. Ama evet oturup. Çünkü o kadar yolu ayakta gidemiyeceğine emindi.O da el mahkum Jungkookun yanına oturdu.
Jungkook yan ağız sırıtınca Jimin ona dönerek çatık kaşlarla ufladı. Şu çocukla uğraşmaktan bıkmıştı artık.
"Yine ne var Jeon?"
"Okula gelirken kime bu kadar süslendin yine Jimin acaba. Söyle artık hoşlandığın çocuğu da sevgilisinin teniste geleceği olmadığını ve başka dallara yönlendirmesi gerektiğini tembihliyeyim. Sonra teşekkür edersin bana Park."
Jimin göz devirdi.
"Süslenmemin sebebi bir alfa mı olmak zorunda alfa."
Jimin alfayı bastırarak söylemişti. Sesindeki iğneleyici ton ile statüsüne gönderme de bulunmuştu.
Şu ana kadar önüne bakarak konuşan Jungkook Jimine döndü. İfadesizce Jimine bakmaya başladığında Jimin aklından ne geçtiğine anlam veremedi. En sonunda bu duruma son vermek için önüne döndü ve başka yerlere bakmaya başladı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
My Fucking Turn / JİKOOK
FanfictionAynı tenis takımında olan Jimin ve Jungkook... İkiside teklerde bir numara ve okullarını en iyi şekilde temsil ediyorlar. Fakat bir sorun var. Jimin ve Jungkook ne kadar aynı takım olsa da ezeli rakipler. Kimin daha iyi olduğu onlar için Yu Qing'in...