³

69 20 5
                                    

kim inandırdı başkabirinin senitam yapacağına

Oops! Bu görüntü içerik kurallarımıza uymuyor. Yayımlamaya devam etmek için görüntüyü kaldırmayı ya da başka bir görüntü yüklemeyi deneyin.

kim inandırdı başka
birinin seni
tam yapacağına

Kulaklarımı dolduran bateri sesine birde Jongho'nun tatlı sesi eşlik ediyordu.

Kocaman salonun bir ucunda, salonun yarısını kaplayan bir platform yerleştirilmişti. Üzerinde ve en arkada bateri, sağ ve sol olmak üzerede iki tarafında elektro gitar ve normal bir gitar vardı.

En önünde ise uzunca bir mikrofon vardı, mikrofonun hemen arkasında da Jongho. Elektro gitarını çalan Hongjoong'un yanında ise Mingi vardı. O da gitarını çalıyordu.

En arkada oturmuş baterisini çalan ve arada bana birkaç bakış atan San vardı. Çalışı o kadar çok hoşuma gidiyordu ki hayran kalarak izliyordum onu. Evet, San çok yetenekliydi.

Edebiyat fakültesinden mezun olalı bir yılı aşkın olmuşken o hem roman yazmak için çabalıyor hemde arkadaşları ile birlikte hayali olan müzik grubunu kurmaya çalışıyordu. Yeni başlamamıştı. Ortaokulda müzik kulübüne dahilmiş, müzik yapmayı pek beceremesede bateri onun için apayrı bir diyar olmuş.

Yaslandığım kapı pervazından hafifçe kıpırdandım, dikkatlerini dağıtmak istediğim son şeydi. Normalde çalıştıkları sırada kimseyi almazlardı içeriye ama eğer atıştırmalık bir şey getirdiyseniz bu istisna oluşturyordu.

Yarın için büyük bir mekânda akşam çalacaklardı. Sabahtan beri çalıştıklarını biliyordum. Çünkü San bu akşam gideceğimiz açık hava sinemasına buradan gideceğimizi söylemişti. Evet, sabah kapıma dayanarak.

Kıpırdanışım ile bana bakan San bir yandan da baterisini çalmaya devam ediyordu. Hemen bir mutluluk yüzüme yerleştirdiğimde o da gülmeden edememişti.

Dünün aksine bugün üzerinde Arsenal forması vardı. Uzamış siyah saçlarını ise arkadan toplamıştı, minik bir at kuyruğu vardı.

Duran sesler ile daldığım saçlardan bakışlarımı çektim. Platformdan ilk inen Hongjoong, getirdiğim hamur işlerine koşarken peşinden diğeride inmişti.

Onların aksine direkt bana doğru gelen San elinde ki kot ceketini omuzuna attı. Çocuklara selam verip çıkarken bende peşinden çıktım. Mingi'nin kocaman evinden çıkıp yolda yürümeye başladık.

Önümden yürüyüşü duraksadı ve beni bekledi. Yanına vardığımda birlikte yürüdük.

Sessizliğe daha fazla katlanamadan konuştum.

"Harikaydınız." Güldü bir elini ensesine atıp kaşıdı.

"Her zaman söylediğin gibi, teşekkür ederim."

"Sende her seferinde utanıyorsun." dedim.

"Çünkü hep ilkmiş gibi hissettiriyorsun."

Güldüm ama kalbim sustu. Onun için bu kadar yenilikçi olduğumu bilmiyordum. Bu şekilde ince düşünmesi bile inanılmazdı. Cidden kalbime iyi gelmiyordu Choi San.

"Nereye gidiyoruz böyle?"

"Kasabanın dışına kadar yürümeyelim dedim." Devam etmesi için kafamı salladım.

"Garajdan babamın eski bir ihtiyarı var. Onunla gidelim."

Kafamı salladım. Yol boyunca da o bazı hikayelerinin taslaklarını anlatıp durdu.

Garajın kapısını açarken bende arkasından bekledim. 1969 model Chevrolet Chevelle ile çıkıp önümde durdu.

Sağ elini koltuğun üzerine atarken yüzüne de çapkın olduğunu düşündüğü bir gülüş yerleştirdi.

"Atla güzellik." Sözlerine gülerken arabaya bindim. Kısa mesafeyi hızla gideceğimizi bildiğimden yerime iyice kuruldum.

Rahat koltuklar cidden çok iyi hissettiriyordu. Bakışlarım onu bulduğunda bana baktı.

Esen rüzgar hızla ilerleyen arabanın içindeki saçlarını ahenkli bir dansa davet ederken yoğun bakışlarını hissettim. Hava gittikçe kararıyordu.

Yola ilişen gözlerinin aksine ben hâlâ ona bakıyordum. Çene hattı o kadar muhteşemdi ki, Tanrı teker teker eklemişti her detayını.

"Daha ne kadar izleyeceksin beni?"

"Bilmem." dedim omuz silkerek.

Güldü ve direksiyonu sağa doğru çevirdi. Yanından geçip gittiğimiz eski lunaparktan kalan görüntüler ile içim burkuldu.

Lunaparklar hep bana mutluluğun yapıldığı fabrika gibi gelirdi. Oranın çökmüş ve eskimiş halini gördüğümde dünya üzerinde ki mutluluk üreten fabrikalardan birinin daha öldüğünü anlamıştım.

Değişen yüz ifademin farkına varmış olacak ki hemen sormuştu San. Bende saklamadan konuştum.

"Lunaparklar hep mutlu ederdi beni, bu sefer içim burkuldu diye üzüldüm."

"Görüntüsü mü korkttu seni?" dedi.

"Hayır." dedim. "Yalnızlığı ve kimsesizliği ürküttü beni."

Kocaman ekranın önünde birikmiş arabaların boş bıraktığı bir yere arabayı yerleştirirken bende insanlara baktım. Arabalarında oturanlar haricinde daha yukarıda bırakılan yerlerde insanlar oturmak için yerlerini yapıyorlardı.

Kapının açılması ile San'a döndüm. Sorgulayıcı bakışlarımdan anlamış olacak ki konuşmuştu.

"Atıştırmalık bir şeyler alıp geleceğim. Arka koltuğa geçip beni bekle olur mu?"

Kafamı salladım. Gidişi ile arabadan inip arka koltuğa baktım. İsmimin seslenmesi ile etrafa bakındığımda biraz ileride ki terkedilmiş evin tepesinde oturan Seonghwa'yı görmüştüm. Ona el sallarken o da aynı şeyi yapmıştı. Daha sonra haberleşeceğimize dair hareketler yapıp yerde oturan Hongjoong'un yanına oturmuştu.

Arka koltuğa geçip oturduğum da daha rahat bir vaziyete geçip bacaklarımı kendime çekip bağdaş kurmuştum. Kapanan dev ekranın yanında ki ışıklar ile filmin başlayacağını anladım.

Gözlerim San'ı ararken bir an için arkama yaslanıp rahatça onu bekledim.

Açılan kapı ile yanıma geçip oturmuştu San. Elindekileri ön koltuğa bırakırken yanıma yaklaştı iyice. Omuzuma attığı eliyle beni kendine çekip göğsüne yaklaştırdı.

Bu konumda itiraz etmeden kafamı göğsüne yasladım.

"Korku filmi olduğunu duydum, korkarsan bana sarılabilirsin." dedi.

Güldüm, öpüşme ile başlayan bir filmin ne kadar korku olacağı muammaydı.

"Peki." dedim ellerimi dizlerine, yırtık kotunun üzerine bırakırken.

"Korkarsam sarılırım."

•

Oops! Bu görüntü içerik kurallarımıza uymuyor. Yayımlamaya devam etmek için görüntüyü kaldırmayı ya da başka bir görüntü yüklemeyi deneyin.
romantic homicide, woosanHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin