16~ÇIĞLIKLARDAN ÖNCE~

26 4 0
                                    

Sokaklar bize göre değil...
____________________________
16. BÖLÜM

İLAHİ BAKIŞ AÇISI

Gözleri ateş saçıyordu. İntikam ateşini. Kulaklarında zefer naraları birbiri ardınca çınlıyor ve dudakları kazanmanın o büyük hazzıyla birlikte sinsice sırıtıyordu.

Bir elini kanayan karnına bastırıp diğeriyle de duvardan destek aldı ve doğruldu.

Kan, metal bıçağın izin verdiği kadarıyla aşağıya doğru süzülüyordu ama acı...

Acı hissedilmiyordu artık

Çünkü tıpkı yıpranmış bir ruh gibi, yıpranmış bir bedenin de yaralara bağışıklığı olurdu. Çünkü yaralarla kaplı bir beden, her ne kadar üzerindeki çürüklerden kurtulmak için tüm arzusuyla yanıp tutuşsa da, ölümü de kendine uzak olmayan bir dost olarak bellemiştir artık. Ve bu dost, onun için kurtuluştur.

Acıyı içerse bile.

Soluk alıp verişleri onun yaşındaki bir kadına göre gayet sakindi. Fakat beyaz kıvırcık saçları terle birlikte alnına ve ensesine yapışmıştı.

Geleceğe ait tonlarca düşünce zihninde dolanıp duruyordu ve tüm bu fırtınalar tek bir kelimeyle son buluyordu: zafer.

Sırtını karanlık tünelin soğuk duvarına dayadığında, çıkışa doğru koşan iki gencin adım sesleri ona daha çok umut veriyordu.

"Kapana kısıldık!" diyen Mete'nin sesini duydu.

Başını iki yana sallayıp elini çantasına attı ve küçük bir krem kutusu çıkardı.

"Hala umut var." dedi Bilge.

Parmakları kapağı açmak üzereydi ki, durdu ve dikkat kesildi.

Birkaç saniye sonra, ardiyatığın taş kapıları iki yana açıldı.

Birkaç küçük konuşma eşlik etti bu seslere ve saniyeler içinde son buldu.

Derin bir nefes verdi yaşlı kadın. Öyle bir nefesti ki bu, sanki yılların yorgunluğundan kurtulmanın huzuru içindeydi.

Yavaşça kapağı açtığında "Bilge..." diye keyifle mırıldandı. "Yıllar sonra tekrar karşılaştık."

Garip sarı kremi burnuna yaklaştırıp kokladığında tiksintiyle yüzünü buruşturdu.

Fakat son kez daha katlanması lazımdı bu kreme. Beyninin ve bedeninin artık iyileşmeyi kaldıramadığının ve yavaş yavaş çürümeye başladığının farkındaydı.

Ama zafer ona koşar adımlarla yaklaşırken ve yıllar önce kaybettiği o fırsat şimdi yine karşısına çıkmışken son bir kez daha ölüme meydan okumaya kararlıydı.

Minik kutuyu yanına bırakıp boştaki elini ağzına götürdü ve dişlerinin yardımıyla kolundaki bandanayı açtı.
Derin bir nefes aldı sonra. Gözlerini yumdu ve bir saniye bile terddüt etmeden çürümeye başlamış bedeninden keskin bıçağı çıkardı.

"Ahhh..."

Büyük bir acı değildi hissettiği. Yarasından akan şeyse oluk oluk akan kan değildi sanki. Çünkü bedeni artık ölümü kabullenmişti.

Bir eliyle bandanayı yarasının üzerine bastırdı. Diğer eliyse minik kutunun içindeki merheme doğru gitti. Kreme bulanan üç parmağı, yakıcı bir ateşle yanmaya başladı sanki ama o aldırmamaya çalıştı ve kremi yarasının üzerine sürdü.

Karnında devasa bir oyuk açılmıştı ama kan, akması gerektiği gibi değildi. Acı çekmesi lazımdı. Ölmesi lazımdı. Hastaneye gitmesi lazımdı. Fakat bunlar yara açılabilecek bedenler içindi. Ölülerin yaraları ancak ölü olabilirdi.

SOKAĞIN DİLİ Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin