10 1 20
                                    

Birkaç saat geçmişti. Uyandım. Saat tam 22.32'ydi. Telefonumu şarjdan çıkardım, Changbin'i sessizce uyandırdım ve uygulamadan bir taksi çağırdım.

Çekmeceden bir bıçak bir de el feneri aldım ve odadan çıkıp Changbin'i beklemeye başladım. O sırada sevgilime bir mesaj attım:
______________________________________
                             ~💜
- sevgilim ben şimdi arkadaşımla bir şeyler yapmaya çıkıcam
Mesajını görmezsem endişelenme
                                                              ✔️
______________________________________
Changbin de çıktı. Taksiyi beklemek üzere hastanenin bahçesine indik.

-OĞLUM VAR YA AŞIRI AKSİYONLU OLCAK
-Süzgeçe dönmezsek iyi olacak amına ne aksiyonu
-Ağlama jis gel taksi geldi

Taksiye bindik. Ben önde şoförün yanında, Changbin ise benim arkamda çaprazımda oturuyordu.
Taksiciye konumu verdim. Ve sürmeye başladı

1 saat içinde Junhan'ın verdiği konuma ulaşmıştık. Taksiden inmeden taksiciye döndüm:
-Abi biz hemen işimizi halledip geliriz, sen burda bekle dönüşte de al bizi. Ücreti ne ise öderiz.

Taksici başı ile onayladı.

Changbin ile indik, kapıyı kapattık ve arkamızı döndük: taksici bir anda gaza basıp sırra kadem basmıştı.

Changbin;
"BU OROSPU EVLADI PEZEVENKİ ALICAN BÖYLE YATIRCAN FALAKAYA ISLAK ODUNLA BİR DÖVÜP BİR SİKİCEN. ANCA BÖYLE USLANIR BU PİÇLE-."

Changbin'e yaklaşıp ağzını kapattım.

"Lan ben seni sakin olursun diye yanımda getirdim sen şimdiden başladın ya."

"He pardon bir an fazla sinirlendim de."

"Zırlama gidelim."

Dedim ve Changbin'i çekip yürümeye başladım. Telefonun çekmediği bu yerde ölsek kimsenin ruhunun duymayacağını düşünmek içimi ürpertti. Ama korkmuyormuş gibi devam ettim. Haritayı çıkarttım, Changbin ışık tuttu ve yola baktım. Önümüzdeki patikayı takip etmemiz, sinyalin geldiği yere ulaşmamış için yeterliydi.

İlerlemeye devam ettik. Ağaçların arasında gördüğümüz ufak kulübe ile geldiğimizi anlamamız çok geç olmamıştı. Changbin'e döndüm:

"İstersen sen burada bekle, ben gider gelirim hemen."

"Hayır saçmalama anca beraber kanca beraber. Hadi gidelim."

Changbin kolumdan tutup ilerlemeye başlamıştı. Onu sessiz olmak konusunda son kez uyardım ve evin yanına geldik. Kapılara baktık, hepsi kitliydi. Son çare olarak evin arka tarafında bulunan Aralık camdan içeriye sızma kararı aldım. Ben camdan girecek, Changbin'e kapıyı açacaktım. Changbin de içeriye girince birlikte evi aramaya başlayacaktık.

Söylediğim gibi yapıp camdan içeriye girdim. Changbin ise o sırada kapının yanına geçti. Kapıyı açtım, Changbin de içeriye girince birlikte evi dolaşmaya başladık.

Mutfağa baktık. Ocak hala sıcaktı. Bu da bu evde hala yaşam olduğunu, ve o kişinin buralarda olabileceği anlamına geliyordu.

Salona doğru ilerledik. Koridordaki çekmecelerde mektuplar bulduk ve hepsini çantamıza aldık.

Bu sefer salona girdik. Karşımızda bir diz üstü bilgisayar vardı. Changbin bilgisayarı aldı ve açmaya çalıştı. Garip şifre kombinasyonları denerken bir tanesi gerçekten tutmuştu.

"Jisungjooyeon21102018"

Changbin'e bilgisayarı almasını söyledim ve üst kata çıktık.
Üst kattaki ilk oda boştu. İkinci odaya geçtik. Burası da neredeyse bomboştu. Odayı biraz kurcalayıp işimize yarayacak birşey olmadığını görünce son odaya doğru ilerledik.
Odanın kapısını araladım, içeriye önce bir göz attım. Dağınık bir odaydı. Bir yatak ve birinin oturduğu bir tekerlekli sandalye vardı. Bir anlığına sandalyedeki adam çok tanıdık biriymiş gibi gelmişti. Uzun saçları vardı. Sadece bunu görebildim. İçeriye bir adım atıp tekerlekli sandalyedeki adam ile konuşmaya başladım:

"Rahatsız ettiğimiz için özür dileriz fakat bunu yapmak zorundayız. Çok özür dilerim bunun için."

Ardından derin bir nefes sesi duydum. Tekerlekli sandalye gıcırdayarak bana doğru döndü.
Karşımda gördüğüm Jooyeon ile gözlerim faltaşı gibi açıldı. Ne demek arkasından yıllarca ağladığım eski sevgilim tam şu an burda, karşımda kanlı canlı duruyordu?

Bir anlığına dengemi kaybettim, Changbin'e doğru sendeledim. Changbin ise beni belimden tuttu, ayakta kalmam için destek oldu. Zihnimi yönlendiremiyordum. Her saniye hem daha fazla sinirleniyor, hem de vücudumu kontrolünü kaybediyordum. Son gücüm ile Changbin'i ittim. Jooyeon'a doğru yürüdüm ve yakasından tuttum.

"NEDEN YAPTIN LAN BANA BUNU? HİÇ Mİ ACIMADIN BANA OROSPU ÇOCUĞU? BİR KEZ OLSUN DEMEDİN Mİ YAZIKTIR ŞUNA, BİR KEZ OLSUN KONUŞMAYA ÇALIŞAYIM, BİR KEZ OLSUN BENİM İÇİN KENDİ HAYATINI BOŞA HARCAMASIN, VİCDAN AZABINI BİR KENARA BIRAKIP DÜZGÜNCE YAŞASIN DEMEDİN Mİ?"

Nefesim tükendi. Derin bir nefes alıp Jooyeon'un yakasını daha çok sıktım.

"HER GECE RÜYALARIMDA GÖZÜMÜN ÖNÜNDE TEKRAR TEKRAR ÖLÜYORSUN OROSPU ÇOCUĞU."

Changbin belimden tutup beni ondan uzaklaştırdı. Onun ise ağzından tek bir kelime çıktı:

"Birileri geliyor, lütfen gidin ben size herşeyi açıklayacağım."

Changbin kolumdan tuttu ve koşmaya başladı. Kapıdan birilerinin girmeye çalıştığını görünce mutfaktaki boş dolaba girip herkesin çıkmasını beklemeye karar verdik.

İçerdeki seslere kulak verdik. Önce bir kadın sesi duyuldu.

"Jooyeon yukarıda. Ben onun yanına çıkıyorum. Siz de etrafı arayın."

"Tamamdır efendim. Biz buralardayız."

Kadının adım sesleri duyuldu. Topuklu bir ayakkabı giyiyordu muhtemelen. Adamlar ise kendi aralarında konuşmaya, aylaklık edip sigara içmeye başladılar.
Bunun bize kaçma şansı vereceğini biliyordum. O yüzden Changbin'e sessizce planımızı anlattım.
Onlar kapının dışında sigara içerken biz arka taraftaki açık camdan kaçacaktık.

Dolaptan kaçmak için ilk adımı ben attım. Üst kattan gelen inleme sesleri ile midem bulanmaya başladı. Fakat kendimi biraz daha tutmalıydım.

Cama doğru ilerledik ve ben camdan çıktım. Changbin ise çıkacakken biri onu kollarından tuttu. Changbin adama dirseği ile vurup adamı etkisiz hale getirdi ve hemen camdan çıktı. Changbin çıkar çıkmaz birlikte koşuşturmaya başladık. Arkamızdan gelen adamları ise fark etmemiz pek geç olmamıştı.

Bir el ateş edildi. Toprağa düşen mermi kovanının tok sesi kulaklarımda yankılandı. Ardından bir el daha ateş edildi. Kulaklarımın uğuldamasına engel olmazken yere çöken Changbin'i tutmaya çalışıyordum.

Hayır, biz buraya iki kişi gelmiştik ve asla tek kişi dönmeyecektik.

Yavaş yavaş bulanmaya başlayan zihnim, kararmaya başlayan gözlerim ile son kez etrafa baktım. Son gördüğüm ise o tanıdık parlak kahverengi gözler oldu...

______________________________________

Şimdi kızmayın bana bence bu bölüm olmalıydı yani. Bu bölüm asıl olaylara geçiş bölümüydü zaten adından da anlaşılıyo ama çok içime sinmedi bu bölüm imdat 🤠🤠🤠

Of neyse yatın zıbarın iyi geceler babay😻

Yayımlanan bölümlerin sonuna geldiniz.

⏰ Son güncelleme: May 13 ⏰

Yeni bölümlerden haberdar olmak için bu hikayeyi Kütüphanenize ekleyin!

Gözler de yalan söyler. (Minsung)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin