bölüm beş

2 1 0
                                    

13524

"Komiserim?" Yarım ağız açtığım kapıyı karşı tarafın beni görebileceği kadar daha açıyorum. 

"Merhaba Burçak Hanım, telefonla ulaşamadım size. Karakola kadar gelmeniz gerekiyor, şüpheliler arasından tanımlama yapmanız lazım."

"Şimdi mi?" Kaşlarım havalanırken Jale'ye bakıyorum. Araya kısık daha çok çekingen bir sesle giriyor.

"Merhaba ben Jale Altun," Elini uzattığında yara izlerinin karşılığını alıyor.

"Ben de hırsızlık şubeden komiser Özkan Güvenç." Çalıştığı alan nedeniyle Jale'nin yüzünden bir anlık şüphe geçiyor üniversite arkadaşına karşı. Bu zamana kadar bende hırsızlıktan geldiğini bilmediğimi diğer eliyle rozeti açarken fark ediyorum. 

"Gelme imkanım var mı sizinle?" Zorluk çıkarmak istemesem de Jale'yi arkamda bırakmak istemiyordum. Onun bu isteğine arka çıkabilirim, eğer ikna edilebilecekse.

"Kısa bir işlem," Nazikçe bir reddediş. 

"Lütfen içerde bekleyin," Kapıyı iyice açıyorum. "Üzerimi değiştirip geleyim." Başını iki yana sallıyor adam, belindeki telsizden cızırtı duyuluyor kendisini göremesek de.

"Merkez 4520." Bize sırtını dönerken üstten tuşa basıyor. Kısa cevabının ardından karşı tarafın seslenişi gelen kadar, parmağını bana doğru uzatıyor.

"Aşağıda bekliyorum, aracın önünde olacağım. Yalnız gelin." Kapıyı kapatırken hızlı hamlelerle odama giderek altımdaki eşofmanı değiştirdim. Kazak kalabilirdi. 

"İşim biter bitmez gelmeye çalışacağım Jale!" Montumu üstüme geçirdiğimde cebime kartlığımı, telefonumu geride kalmasın diye anahtarımı koydum.

"Tamam, bir şey olursa mutlaka ara beni." Ayakkabılarımı giyerken dikkat etmem için tembihlerinde sıkı sıkıya durdu. Aramamı, kötü olursam çıkmamı, kendimi zorlamamamı. Ben ise gidene kadar kapıda kalmasın diye arkadaşımı kışkışlıyorum. 

Asansörde saçlarımın diplerinin ıslak kalışını farkına vardığımda elimle havalandırmaya çalışıyorum. Yüzümün nasıl gözüktüğüne niye dikkat etmeliyim bilmiyorum, o an yalnızca bu geçiyor içimden.

Apartmanın ağır kapısından geçip siteden çıkana kadar boğazıma kadar yükselen bir gerginlik var, beni yutacak. Asansördeki heyecanım gerginliğe mi evrildi?

Hemen sitenin karşısında sivil bir aracına kalçasını yaslamış sigara içerken görüyorum onu. Çehresi benden daha sıkıntılı, ama asansör aynasında halimle karşılaştırsak onu ezerim. 

Sigarası avcunun içine doğru almış, sanırsın saklamaya çalışıyor. Geldiğimi gördüğünde yere fırlatıyor. Sürücü koltuğuna geçtiğinde yanına oturuyorum. 

"Nasıl oldunuz?" Ana yola çıkmak üzereyiz. Üzerinden silkemediği bir duman kokusu var.

"Dikişlerim alındı, sadece elimin bir ay kadar zamana ihtiyacı var." Elimi havaya kaldırıp gösteriyorum, birkaç saniyeliğine gözü takılıyor elime. 

"Solak değildiniz değil mi?" 

"Şansa ki değilim. Olsaydım uzun bir süre işe dönemezdim." Yanağının içini ısırıyor.

"Okula ne zaman döneceksiniz?" Omzumu silkerken yanı başımızdaki tüm gerçekler kayıp renklerini birbirine harmanlıyor, hızlanıyoruz.

"Bilmiyorum ama çıkar yakında kokusu." Bir eliyle kaşının üstünü kaşırken neye karşı gergin olduğunu sezmeye çalışıyorum. Onu yıllardır tanımanın verdiği bir bilgeçlikle az kalsın niye böyle olduğunu soracağım. Belki gerçek hayatın içindeki konumu budur deme lüksüne girişmeden onu sorgu odasına alıyorum kafamın içinde.

kaplanmış hayatlarHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin