Hayat tam bitti dediğin yerde başlıyordu. Fakat o en büyük acıları ve çaresizliği hissettiğin anda bunları düşünmek, geleceğe umutla bakmak çok zordu. Evet geçecekti belki. Daha çok mutlu olacağın anılar biriktirecektin. Fakat geçmişe baktığında, o anıları hatırladığında 'Bir daha kimseye güvenmeyeceğim. Bir daha kimseye bu denli inanmayacağım.' diye bağıra bağıra ağlarken, en çok sevdiğin kişinin en çok canını yakan kişiyle aynı olmasını sindirmeye çalışırken, ileride mutlu olabileceğini düşünmek... o dönemde zordu gerçekten.
Birine ikinci kez inanmıştın. Birincisinde zaten parçalayarak gitmişti seni. Fakat içinde bitmemiş olacak ki ikincisinde gelip samimi bir özür diledikten kısa süre sonra affetmiş, özlem dolu olduğun o kişinin kollarının arasında ağlarken bulmuştun kendini. O senin ilk aşkındı. Sevdiğinin kollarında ağlarken tek bir düşünce geçiyordu içinden. 'Bir daha ben bu şekilde kimseyi sevemem. '
Ah küçüğüm. Şimdiki halim o zaman yanında olsa kimsenin kollarına sarılmana izin vermez ben sarıp sarmalardım seni. Ben öperdim o tertemiz masum kalbini.
O zamanlarda bilemiyor insan. Düşünüyor ve diyor ki 'eğer birisi seni seviyorum diyorsa her zorluğu seninle aşmak için hazır ve her daim yanına olacak.' Öyle olması da lazım aslında dimi. 'Seni seviyorum' o büyülü cümle. İki kelimeden oluşan büyülü cümle. Biz bu büyülü cümleyi sadece seven insanlar biliyor sanıyorduk. Burada yanılmıştık. Oysa kötü kalpli insanlar ağlarına çekmek istedikleri insanlara da bu büyülü cümlelerden kulaklarına fısıldarlarmış. Hatta sadece kötü değil korkak insanlar da. Cesaretleri olmayan o korkak insanlar böyle büyük cümleler kullanırken hiç korkmazlarmış da biz bu cümleden sonra bir karşılık beklediğimizde korkar kaçarlarmış. Söylemek kolaymış onlara da. Uygulamak? İşte bunu yapamazlarmış.
İnanmazdım dünyada bu kadar kötü ve korkak insan olacağına. Ya da inanmak istemezdim. Hiç benim karşıma bu insanlar çıkmayacakmış umuduyla yaşardım. Hele de bu insanları bilmeden hayatıma aldıysam ve sonrasında gerçek yüzlerini yavaş yavaş ortaya çıkarmaya başladıklarında hiç konduramazdım. Değer verdiğim insanların bu şekilde beni parçalıyor olmasını gururuma yediremezdim. Bağırıp çağırırdım. 'Ben sana ne yaptım. Ben bunları hak edecek ne yaptım. Ben seni sadece sevdim. ' Sanıyordum ki bu cümleleri söylediğimde karşı taraf haksızlık yaptığını anlayacak, koşa koşa gelip özür dileyecek ve gönlümü alacak. Bunları yapmasa dahi ağlayarak attığım mesajlara ve ses kayıtlarına baktığında içi cızlayacak.
Hayır.
Ne içi cızlıyordu ne kalbi sıkışıyordu ne de üzülüyordu. Çoğu hiçbir şey hissetmiyor. Kalan kısmın da çoğu dalga geçiyor ve pek azı üzülüyordu. Ve ben karşımdakinin o pek az olan kısmında olması için çok savaş vermiştim.
Olmamıştı. O internette gördüğüm ve imrendiğim ilişkiler gibi bir ilişkim olmamıştı. Hayır kıskançlık değildi bu. Hayran olmaktı. Gülümsemekti. Birbirlerine olan bakışlarına eriyormuş gibi bakmaktı. Sonra bu duygu kızgınlığa dönüşüyordu. Hayatına giren insanlara kızıyordun. 'Neden bu şekilde sevmedin beni. Neden hislerime karşılık vermedin. Çok bir şey istemedim ki senden. Bana öyle güzel baksan, sevsen, yanımda dursan yeterdi.' Bu sözler gelirdi bir anda. Haklıydım da. Her şeyimi vermiştim bu ilişki için. En önemlisi de zamanımı. Sevdiğim, gelecek düşündüğüm kişi için sevgiliyken verdiklerimi düşünmek hiç aklımdan geçmezdi. Tek düşündüğüm ona daha fazla fedakarlık yapmaktı. Çünkü aşk fedakarlık isterdi. Ama unuttuğum bir şey vardı ki verdiğim değer kadar değer görmem gerektiğiydi.
Şimdi düşündüğümde çok toydum. Bu acılar, bu hayal kırıklıkları o toyluğumu alıp götürmüş. Geçmişe baktığımda bunun için ağladığımı da hatırlıyorum. 'Ben değişmek istemiyorum bir daha ya insanlara güvenemezsem ya soğuk, kalpsiz ve duygusuz bir insana dönüşürsem.' O zamanlar en korktuğum şeylerden ikincisiydi bu düşünce. Birincisi ise en ağır olandı.' Ya bir daha bu denli kimseyi sevmezsem ve sevilmezsem.' O dönemde en yakın arkadaşımın söylediği cümle hala kulaklarımda ' seviyorsun, hem de öyle bir seviyorsun ki daha önce hiç kimseyi sevmemiş gibi. Ve karşılığını da aldığında gerçek ilişkinin bu olduğunu görüyorsun. Şimdi sabret. Her şey geçecek.' Bu cümleler o kadar doğruydu ki. Sadece o zamanlar sevdiğini geri isteyen bir insanın içine sinmeyen cümlelerdi bunlar. Başkasını yeniden tanımak sevmek öyle zor öyle yük gibi gelirdi ki. Bunun düşüncesi bile ağır gelirdi vücuduma.
Ama sakin kafayla ve o ilk acının hafiflemesinin ardından tüm bu ilişki sürecini düşündüm. Zor olan birisini tanımak değildi aslında. Unutmaktı. Diğer zor olan ise hatırlamak. Neyi hak etmediğimizi değil neyi hak ettiğimizi hatırlamak. Ben bunları hak etmedim diye ağlayan kız büyüdü ve ben daha iyisini hak ediyorum demeye başladı.
O kadar az şeyler bile bizden esirgenmişti ki. Bir günaydın mesajı, bir çiçek, içten bir özür, samimi bir gülümseme, tutulan sözler ve daha niceleri. Biz kendi değerimizi düşürüp bu kadar azına talip olursak bunlar da esirgenir ki yaşadığımız ilişkilerde de bunu deneyimledik. Biz kimseye zor olmayalım karşımızdaki bizi anlasın derken öyle basitleştik ki değer vermeye bile gerek duymadılar.
Artık bu böyle olmayacaktı. Çünkü benim de bir ailem, arkadaşlarım, iyiliğimi düşünen dostlarım vardı. Sadece kendimi düşünüp dibi karanlık kuyuya atlamayacaktım. Üzerimde emeği olan her insana saygısızlıktı bu. Başta da kendime olan saygısızlık. Aynaya baktığımda şimdiki halimi görüyordum ama bir zamanlar ben de küçük bir çocuktum. Ve bu bana yaşattıklarını o içimdeki küçücük çocuğa yaşatmış olma ihtimalin bile beni delirtiyordu. Bir şey değişmemişti aslında. O içimdeki çocuk yine aynada gördüğüm kişiydi. O bendim ben de o'ydu.
Şimdi mutlu olma zamanıydı. Geçmişi geçmişte bırakmanın ve büyümenin zamanıydı. Acı verici olsa da dayanacaktım. Sevdiğim kişi tarafından acımasızlığa katlanan bu vücut kendi parlak geleceği için acılara katlanacaktı.
Emindim. Bu kadar acıdan sonra geleceğimin parlak olmasından başka ihtimal yoktu. Ağladığımız kadar gülecektik. Ve ağlattığımız kadar ağlayacaktık. Ben kendimin iyi, en iyi versiyonuna giderken o karmasını yaşayacaktı. Bana ümitler verip yarı yolda bıraktıktan sonra mutlu olma ihtimali yoktu. Benim inandığım kaderde bu mümkün değildi. Ve ben buna tam anlamıyla inanıyordum.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
AY IŞIĞI
Ficción GeneralHayatını yoluna koymuş ve geçmişini silip atmış bir kadının tam hayatının en harika döneminde geçmişin tekrar gün yüzüne çıkma ihtimalinin hikayesi. Bu hikaye geçmişin acılarının geçeceğine bir türlü inanamayan, güzel günlerin geleceğine umudu olmay...