Kris Bowers - Miserable Together, Happy Apart & Sharpening My Knives
Yerde öylece oturup ağlamanın bir işe yaramayacağını anlayacak kadar oturduktan sonra ayağa kalktım. Etrafıma baktığımda yağmurun dinmiş, çiseliyor olduğunu gördüm. Yani anlamam biraz uzun sürmüş olmalıydı.
Birkaç saniye sonra fark ettim ki at da ortada yoktu.
"Kalkacak mısın prenses? Yoksa kraliçe mi demeliydim?"
İrkilerek arkama döndüm ve onu gördüm. Clayton'u.
"Ah burada olduğunun farkında değildim, üzgünüm. Neden buradasın?" Çamurlu, eski halinden eser kalmamış elbisemin içinde acınası görünüyordum. Üstümü düzeltirken bana bakan Clayton'a döndüm ve "Hmm?" Sordum.
"Pardon, majesteleri patavatsızlığımı mazur görün." Boğazını temizledi ve devam etti.
Ne dediğine dikkatimi veremeden cümlesi bitmişti. Sesi çatallı ve kalındı, o konuşurken daha önce fark etmemiştim fakat sesi büyüleyiciydi. Düşüncelere dalmışken "Ee binecek misiniz?" diye sordu.
"Ben, sanırım. Üzgünüm neyden bahsediyorduk?"
Hafifçe sırıttı. "Atıma. Atıma binecek misiniz? Sanıyorum ki geri törene ve saraya dönmek istemezsiniz. Sizi hana götüreceğim. Korkmayın, orada olduğunuzu düşünmezler."
"Seni buraya gelirken kimse görmedi mi veya senden başka kimse arkamdan gelmedi mi?" Sesim titriyordu.
"Hayır, gitmek isteyen atlıları Kontes durdurdu. Beniyse kimse fark etmez zaten, bilirsiniz."
Bilirsiniz derken bana göz kırptığına yemin edebilirdim. Fakat kırpmamıştı, yani yapmazdı.
"Peki öyleyse, gidelim."
Ayakkabımı çıkarıp ata binmeye hazırlanırken bana kaşını kaldırmış, ne yaptığımı anlamıyormuş gibi bir ifade ile bakıyordu. "Bu halde gidemeyeceğinizi biliyorsunuz, değil mi?"
"Anlayamadım Bay Clayton, ne var halimde?"
"Elbiseniz prenses. Hem kimliğinizi ortaya çıkarıyor hem de sizi yarım saat önce atımın arkasına bağlayıp yerde sürümüşüm gibi görünüyor. İnsanlar merak edecektir, ne kadar sarhoş olurlarsa olsunlar."
Haklıydı.
"Hayır, elbisemi çıkarmayacağım Bay Clayton. İzin verirseniz patikaya doğru yürüyeceğim. Kendime kalacak yer bulabilirim."
"Elbisenizi çıkarmanızı istemedim."
-
Ben, Clayton'un kıyafetlerini giyiyordum. O ise.. Hmm beyaz taytını? Çok komik görünüyordu fakat gülecek durumda değildim. Eminim ki benim de az kalır yanım yoktu.
Ata bindi ve arkasına çıkmamı bekledi. Atı o mu sürecekti? Hayatta olmaz. Onu bir kere atın üstünde gördüm ve tanrım hayatımda gördüğüm en korkunç ve gülünç şeydi. Ben sürmeliydim. Yaklaşık yirmi saniye süren tartışmadan sonra benim sürmemde karar kıldık.
Hana doğru giderken arkamdan bana tutunması beni gıdıklıyordu. "Daha hafif tutabilir misin?"
"Tabii, kusuruma ba-"
Düşmüştü. Arkamı döndüğümde hala yuvarlanıyordu, korkmuştum. Attan indim ve yanına koştum.
"İyi misin? Özür dilerim!" Beyaz taytının diz kısmı kan olmuştu. Bacağını açmasını istedim ki bakabileyim.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
PEARL & KILICI
FantasySelam! Kızıl saçlı prenses; kraliyette onu bekleyen vazifeleri, aralarında kaldığı iki erkek ve düşmanlarıyla baş başadır. Seçimleri sadece kendini değil, etrafındaki herkes dahil olmak üzere bütün bir ülkeyi bağlar. Fantastik-Romantik kurgu Umarım...