İlk öncelikle merhaba. Bu platformda yayımladığım ilk kurgu olmakla beraber, aklıma düşen ikinci kurgum. İlk kurgumu yayımlamak istemedim bu kurgumu yazmak, yayımlamak beni şu an ki dönemim de daha iyi hissettirdi, heyecanlandırdı. Çünkü aklıma düşen ilk kurgum, bu kurguma göre daha çok depresif. Her neyse burayı çok uzatmak istemiyorum. Eğer kurgumu arkadaşlarım haricinde okuyan olursa ki ne mutlu bana, düşüncelerini yorumlarda yazmanı çok isterim. Bu kurguyu sevmezsen de lütfen saygıyla dile getirmeni istiyorum.
Son olarak beni ilk günden beridir destekleyen Sena Nur, sana çok teşekkür ederim. Sen sahip oldum en iyi dostsun.
Bu kurguda geçen kraliyet, FBI, kişiler ve olaylar tamamı ile hayal ürünüdür. Kurguda ki kalın yazılar Fransızca, ince yazılar ise Türkçe söylenmektedir.
Milla's Dream - Parov Stelar
༄
O ruh mütemadiyen sende varken geceleri sadece bir cesedi düşlüyorsun.
Fransız kralı elindeki fırçanın ucunu bordo ve siyahın birleştiği o kısımda yavaşça dolaştırdı. Parmaklarını büküp fırçayı sımsıkı tutarken, gözlerini tuval de çizdiği o resimde gezdirdi. Gözlerini kırpmadan parmaklarının hareketlerini izliyordu. Pür dikkat boyanın o bıraktığı ince hatları seyre dalıyordu. Fırçanın ucu başka bir renge boyanıyordu ve tuval tamamlanıyordu. Bir kral en yüce eserini, kendi zihnini resmediyordu. Dışarıda esen rüzgar kulaklarını sağır ediyordu. Kuru dudakları heyecanla aralanıyordu çünkü bitiyordu son bir renk ve son çizgiler. Son. Lekeli parmak uçları hizmetlilerin hemen çağırsa tertemiz hale döndüreceği o lekeli parmaklarını iğrenmeden aynalara gösteriyordu.Fransız kralı duraksadığında dudakları daha çok aralandı ve gür bir kahka attı. Bu beklenmedik ses, sessizliği bile irkiltti. Başı geriye doğru gittiğinde başının üstündeki taç yere düştü ve zeminde yuvarlanıp durdu. Kral tacını düşürmüştü, kral ruhunu resmetmek isterken bütün zihnini kusmuştu. Kuru dudakları gülüşünü sonlandırdığında fırça da cansız ellerinden kayıp düştü. Etraf kırmızıya boyandı, gözler de ebediyen küs kaldılar. Kral ciğerindeki o nefesi verdi.
Son.
Sırtımı dik tuttum ve parmaklarım arasındaki kahveden bir yudum içtim. Ensemdeki topuzumdan firar eden saçların yanaklarıma çarpıp beni huylandırırken karşımda oturan anneme baktım. "Sonunda oluyor," dedim tebessüm ederek. "Evlenecekler."
Annem benim aksine başını olumlu anlamda salladı. "Yıllardır bu günü bekliyordu, " demekle yetindi. Kısa ve öz. Annem hep kısa ve öz konuşan bir kadındı. Tüllü eldivenlerimi çıkarttım ve önümdeki küçük masaya koydum. "Çabaladılar. Çabaladılar ve başardılar anne. Bizim aksimize. Şimdi keyif çayı içiyorsun." Sesimdeki o saklanmaz alayı iyi bir şekilde anlamıştı ama o bu halime aldırmadı. "Çay değil Valerie. Ihlamur içiyorum."
Valerie.
Dudaklarım kıvrıldı. Gözlerimi bir saniye dahi onun koyu kahverengi gözlerinden çekemedim. "Ne için içiyorsun o ıhlamuru? Abimin cesaretine mi?" Annem beyaz fincanı dudaklarından ayırdı. "Sadece içiyordum her şeye bir anlam yükleme. Her şeye bir anlam ekiyorsun o ektiğin kuruyup çürüyecek diye korkmuyorsun. Sadece bir bardak ıhlamur. Bu kadar." Sesi naifti. Gözlerimi arkasında kalan saraya diktim. Bir şey demedim sadece başımı salladım. Ne zamandır burada oturuyordum bilmiyordum. Saat erken vakitte kahvaltı edilmişti ve annemi tek başına görünce yanına gelmiştim. Nadiren benimle konuşurdu. Belki de dakikaları sayardı; ne zaman yanından kalkarım diye. Bahçede kahve veya çay içmek için koyulmuş olan kaliteli ve orta boy da ki masa da oturuyorduk. Sadece kahve içmek için sarayın bahçesindeydim. İçtiğim yudumlar beni iyice susatmıştı.

ŞİMDİ OKUDUĞUN
PORTRE
General FictionDerler ki insanın vicdanı berraktır. Merhameti içinde saklı bir hazinedir. Taçları beyaz, etekleri upuzundur. Hazinesini elinde tutar, boynu hep diktir. Derler ki sözler cam kırığıdır. İçindeki maskelere batar, kanatırdı. Bir kız çocuğunun duaları...