kasımpatı

20 5 76
                                    

the hospital asked should the body be cast,
before i say goodbye, my star in the sky;
such a funny thought to wrap you up in cloth...
do you find it all right, my dragonfly?

-----

Kapıyı tıklattı Jisung. Elinin tersiyle.

Chan'ın ılımlı sesi duyuldu.

"Gelin!"

Jisung kapının koluna uzandı, elleri titreyerek. Sonra gözleri Felix'e kaydı. Gözleri, burnu kırmızıydı çocuğun.

Jisung sonunda ağzını açmaya cesaret edebildi. Öfkenin onu ele geçireceğinden korkuyordu hala. Çok korkuyordu. Çok korkuyordu, Felix'i kaybetmekten.

"Ağlama."

"Ağlama."

Felix başını kaldırdı, gözlerinin içine baktı.

"...Sen... istediğin kadar... affet, Jisung." arkadaşının adını söylediği son kelimede kalın sesi öyle bir titremişti ki... "Ben kendimi asla affetmeyeceğim."

"Affedeceksin, Lix. Affedeceksin. Affedeceksin. AFFEDECEKSİN!" Jisung hissetti. Öfkesi geri geliyordu. Felix sinmişti.

"Tanrım, bu öfke ne kadar iğrenç bir şey. Lütfen öfkeyi benden al, yerine başka bir duygu getir. Ne olursa olsun, öfke olmasın. Bana insan olduğumu hissettirecek bir duygu olsun, yalvarıyorum."

Felix başını kaldırdı.

"Bana kızmadın mı?"

"Kızmamaya çalışıyorum."

"Of."

-----

Jisung derin bir nefes çekti içine. Gözlerini kapattı, sıkıca. Sıkıca. 

Kapı koluna uzandı, elleri titreyerek kuvvetini aşağıya verdi.

Kapıyı araladı yavaşça. Chan'ın odasının havasızlığının alışık, boğucu, nemli kokusunu duyunca göz kapaklarını araladı. Yine o rahatlatması gerekirken insanın içini  beyaz odayla karşılaştı gözleri. Kendisininki gibi, sadece Chan'ın masası kapının karşısında değil, yanındaydı.

Gözlerini gezdirmeye devam etti, bakışları masaya ulaşınca Jisung'un gözleri Chan'ınkileri buldu. Başhekim kafasını kaldırdı, dostça ama hafifçe salladı başını.

"Merhaba Jisung!" başını sallaması kadar nazik bir tonla konuştu başhekim. Jisung hafifçe rahatladığını hissetti o an, bir kuralı çiğnemezlerse, Chan doktorların babası gibi olurdu, o kadar yaşlı olmamasına rağmen. Ses tonu evini, içinde kendini bekleyen insanları hatırlatırdı insana; gülümsemesi çocukluğunu. 

Jisung cevap vermediğini fark etti o an. Ağzında bir selamlama geveledi. Gözlerini kaçırdı.

İki saniye kadar daha düşündü.

"Eğer bir yasağı işlemiş olsam kızardı, ama psikoloji hilesi de kullanıyor olabilir. Yüzünde bir şey yok ki ama. Bence başka bir şey söyleyecek. Felix'in dediği o olmayabilir, değil mi? Tesadüftür belki..? Chan bana güvenir bu konularda... Yani iyileştireceğime inanır. İnanır, değil mi? İnanır..."

"Nasıl gidiyor?"

Jisung kafasını eğdi.

"...Öyle... Sen..?"

"Ben de... idare ederim işte." Chan yere baktı hüzünlü hüzünlü. "Morga falan baktın mı iki gündür..?"

"...Yok. Neden... ki..?"

"Boş ver, Jisung. Önemli değil. Öylesine sordum."

"Ah..."

"Bak sana ne anlatacağım. Oturmak ister misin?"

fourth of julyHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin