did you get enough love, my little dove?
why do you cry?-----
"Ah mı? Olayı açıkla." Hyunjin sertti. "Bir insan neden Minjeong olmak ister ki?"
"O... Boş ver. Hyunjin miydi adın?"
"Konuyu değiştirme. Adım da Hyunjin, evet." Hyunjin denen çocuk kollarını kavuşturmuş, sert sert bakıyordu Jisung'a.
"Sana söyleyemem. En yakın arkadaşım bile bilmiyor." Jisung gerginleşmişti.
"Çok da umrumda. Hadii."
"Söylemem diyorum. Darlama beni."
"Jis-"
"Geldik arkadaşlar, durun burada." Jisung minnettardı konuyu değişebildiğine.
İçeri girerken Hyunjin'in ona sonra görüşeceğiz bakışı attığını gördü.
—-
"İlk ben gireyim mi, izninizle? Odasına girilebilecek durumda mı görebilmek için."
Şimdi beşi de kendisine bakıyordu. Hepsi farklı nazarlarla.
Minjeong gülümsüyordu. Changbin öyle mi dercesine gülerek bakıyordu, Jimin anlamadım gibisinden somurtarak.
Hyunjin sonra görüşeceğiz bakışları fırlatmaya devam ediyordu. Seungmin gözlerini kaçırdı.
Minjeong'a bir daha baktı. Kızın gülümsemesinde öyle mi dersin dercesine bir mimik vardı sanki.
Metal kapıyı araladı, içeri adım attığında Minjeong yanına yaklaşıp kulağına fısıldadı.
"Mektup nasıl gidiyor Jis?"
Jisung durdu. Ne?
Biliyor muydu? Minho'ya yazmış olduğu mektubu..?
"Sen-"
"Gördüm. Kör değilim ya. Um ki diğerleri görmemiş olsun."
Jisung yutkundu.
"Hyunjeong anlamış olabilir-"
"Hyunjin mi?"
"Ah, evet. Hyunjin."
Hyunjin mi, Hyunmin mi, Hyunjeong mu, Hyujin mi her neyse, o çocuk sırrını açığa çıkarmış olabilirdi. Anlamış olabilirdi. Anlamış olabilirdi, anlamış olabilirdi. Anlamış-
"Şiir var mı diye mi bakmaya gidiyorsun önden?" Minjeong kaşlarını kaldırdı.
"...Evet."
"Bana da okutur musuuun? Lütfeeen." kelimeleri yayıyordu Min. Meraklı gözüküyordu ama yalvarıyor gibiydi.
"...Ne olduğuna bağlı. Yoksa okutamam, zaten..."
"Anlaştık! İyi şanslar!!"
-----
Jisung içeri girip cam kapıyı çekti. Minho kendisine bakmadı bile, deli gömleği üstünde, boş bakan gözleri tavandaydı, yatağında yatıyordu. Çok monoton bir tonda konuştu,
"Minho sana şiir yazdı. Masanın üstünde."
Jisung ürkek birkaç adım attı masaya doğru. Minho'ya döndü sonra,
"Konusu ne?"
"Ben bilmiyorum. Minho burada değil. Aç, oku, kendin öğren."
Jisung masanın üstündeki kağıda uzandı. Kağıt hafifçe hışırdadı.
"Sen bir gelinciksin Jisung.
Toprakta dururken çok güzel olan, koparılınca yapraklarını döken gelinciklerden.
Benim yüzümden insanları bıraktın.
Senin suyun insanlar, Jisung.
Onlarla konuşmadan yaşayamazsın sen.
Benim edindiklerim beş altı tane zorlama, sen bir sürü gerçek arkadaş edinmişsin Jisung.
Onları bırakma.
Bana bağlanma.
Ben umutsuz vakayım, küçük gelinciğim.
Ben seni yavaş yavaş kopartıyorum.
İstemesem bile.
Bırak beni Jisung.
Ben giderim.Beni gönder şu tımarhaneye.
Deliyim ben.Sen onaylamasan bile deliyim.
Bir kere de sözünü tutma.Papatyalar kurusun, nilüferler yapraklarını döksün, önemli değil, yeter ki sen solma.
Seni seviyorum, Jisung.
Sevmemem gerek ama seviyorum.
Kendimden nefret ettiğim kadar seni seviyorum.Seni çok seviyorum Jisung.
Lee Minho, eski arkadaşın."
Jisung'un elleri titremeye başladı.
-----
kisaydi ama guzeldii
10. bolumde final vericem
ŞİMDİ OKUDUĞUN
fourth of july
Fanfictionçocukken en yakın arkadaş olan iki kişi, on yıl sonra biri psikiyatrist birisi hasta olan iki kişi olarak bir hastanenin akıl bölümünde tekrar karşılaşırlar... |angst, minsung