Anlamak ve görmek hatta, duymak bile o kadar farklı şeylerdir ki.
Bir şeyi görerek mutlu olursun, ancak bir şeyi anlayarak ağlarsın.
Duymak ise sadece bir yalandır, duyduğunuz şeyler, her neyse bunun gerçekliği zaten hiç var olmamıştır.
Ancak ben bu üç algıya da güvenmem ben söylediğime güvenirim.
Çünkü duymak, anlamak, görmek hepsi tek bir algının açıklanması için var olmuştur.
Söylenene...
Ben Lavin Castelli bir yok oluşun var olması, için dünyaya gelen bir hiçlik...
"Ne oldu dalıp gittin?" diye sorunca aklımda ki düşüncelerden sıyrılıp gülümsedim.
"Sen Acunal Özkan'ın kızısın öyle değil mi?" sorusuna soru ile karşılık vererek konuyu başka yere çekmeye çalıştım. Aynı zamanda da kızın ağzını yoklayacaktım.
En başta tereddüte girerek tek kaşını havaya kaldırdı ve "Yani onu tanıyorsun."
Başımı olumlu anlamda salladım, herkes ortada toplanmaya başladığında yanlarına doğru gittik.
"Buradan nasıl çıkarız?" İşte beklenen soru prensesi kapının önünde bekliyor bal kabağı onunla gideceksin, gerizekalı.
"Piç kuruları bizi çıkartana kadar." Kız gözlerini devirdi.
"Adınız?" Diyince düz saçlı kız herkes ona doğru döndü, kıvırcık lahana: "Kırsal Samaç." Diğerleride onun ardından konuşmaya devam etti.
"Bora Noir" yabancıydı galiba çünkü soy adının Türkçe olmadığına emindim.
"Efe Yaran." Aklım galiba sadece fessatlığa çalışıyordu. Dudaklarımı birbirine bastırarak, anırarak gülmemi dizginlemiş oldum.
"Mısra Bozkurt" işte bu kız kesin Türk'tü. "Nilsu özkan." Hala Acunal Özkan'ın yüzü gözlerimin önüne geliyordu.
Acaba babasının kim olduğunu biliyor muydu? O adamla ilk tanıştığım gün gerçekten hatırlarken bile ürkmeme neden oluyordu.
Lavin Castelli
Üstüme giymiş olduğum, beyaz düz elbise bedenime yapıştıkça daha çok rahatsız oluyordum.
Elimle elbiseyi biraz daha aşağı çekerek düzelttim. Elime aldığım bir bardak suyu tek yudumda içtim.
"Sophia!" Uzaktan bir ses duyuldu o sırada dudağımın çerçevesini çizmek üzereydim. Bu lanet olasıca ruju asla süremiyordum.
Ancak Sophia bu işi gerçekten harika yapıyordu. Genç kadın koşarak yanıma geldi ve "buyrun efendim." Nefes nefese kalmıştı.
Elimdeki dudak kalemini ona uzattım. "Yardım eder misin?" Kadının dudağına küçük bir tebessüm büründü ve elimdeki kalemi aldı.
Karşımdaki sandalyeye oturarak dudağımın çerçevesini çıkardı, gerçekten harikası işinde.
Ardından ise kendi kendine mırıldanarak makyajımı bitirmeye çalıştı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
saklanan ruhlar
ChickLitTek bir nefes bin dünyaya bedel olabilir mi? Yerin sekiz kat altında yedi kişi düşünün günah karların günahlarından ibaretti onlar... Güneşe aşık olan ayın bile zaafıydı karanlıktı. Ben Lavin Castelli bir yok oluşun var olması, için dünyaya gelen b...