Giriş

54 1 2
                                    

Tam üç yıl önceydi.

Üzerimde sarı bir yağmurluk vardı. Arkadaşlarımla buluşmak için bir yer belirlemiştik. Oraya doğru hızlı adımlarla ilerliyordum. Ben hariç hepsi şehir dışında okuduğundan çok kısıtlı görüşebiliyorduk. Elimize geçen buluşma fırsatlarını ne olursa olsun değerlendiriyorduk. Bizim için her saniye bir gazoz kapağı değerindeydi, yani önemli.

Hava yağmurlu olduğundan yerler ıslaktı. Yanlış ayakkabı seçimi yaptığımı bile bile tabanları en pürüzsüz olan ayakkabıyı ayağıma geçirmiştim ve yürümeye çalışıyordum. Sonunda kayganlığa yenik düşüp kendimi kaldırımın kollarına bıraktım. Doğrulmaya çalışırken bir el bana uzandı. Tutmadan önce yüzüne baktım. Siyah bir şemsiyenin altında duran orta yaşlı adamla gözlerimiz kenetlendi. Kötü birine benzemediği için elini kavradım. Beni kendine doğru çekti sonra anlayamadığım bir şekilde adımı söyledi; Dora Tirşe.

Adımı söylemekten çok soru soruyor gibiydi, cevaplama isteği uyandırıyordu, ''Benim...'' diye yanıtladım.

Kendini tanıtmadan konuştu, ''Seni okulunun gösterisinde gördüm, arkadaşlarından kolayca sıyrılıyorsun, sesin muazzam, sende star ışığı var...''

Ne yani böyle mi oluyordu? Sokakta keşfedilme hikayelerine hiç inanmamıştım fakat şimdi bu hikayenin ana karakteriydim.

''Anlamadım, siz kimsiniz?''

Sahte olduğu çok belli olan gülümsemesiyle başını öne eğdi, ''Ah, üzgünüm, ben Yıldız Plak Şirketi yöneticisi Müdür Ahmet.'' üzgünlüğüyle zıt orantılı gülümsemesi giderek soluyordu. Muhtemelen ona bundan bana ne dermiş gibi bakıyordum. Kendini açıklamak zorunda kaldı, ''Seninle bir albüm yapmak istiyorum.''

Gözümü kaçırmamdan kararsızlığımı anlamış olmalı ki beni rahatlatmaya çalışmak için, ''Hemen karar verme ailene danış, kartımı sana vereceğim.'' dedi. Cebinden deri bir cüzdan çıkarıp içinden çıkan siyah kartı bana uzattı. Düşünmeden aldım.

''En kısa zamanda görüşmek üzere ufaklık!''

Ufaklık mı? Gözümü devirdim. Elimdeki karta baktım. Siyah fon üzerine altın harflerle Yıldız Plak Şirketi yazılmıştı bir de -galiba- ismi desteklemek için aynı altın renkle yıldızlar karta serpiştirilmişti.

O gün o zamana kadar asla yapmadığım ve yapmak istemediğim bir şey yaptım. Arkadaşlarımla buluşmaktan vazgeçip eve doğru koştum. Bir yandan zili çalıyor bir yandan heyecanla titreyen ellerimle anahtarı deliğe sokmaya çalışıyordum. En sonunda annem kapıyı açarak imdadıma yetişti.

Endişeyle beni süzdü, elimdeki kartı ona uzattım, aldı. Bir kaç saniye sonra anlamsızca yüzüme baktı.

''Anne, beni keşfettiler. Ünlü olacağım!''

Annem, sanki her gün keşfediliyormuşum gibi tek bir mimiğini bile kıpırdatmadı. Kartı geri elime tutuşturdu. ''Arkadaşlarınla buluşacağını sanıyordum.''

''Ama anne... Ben...''

''Böyle saçmalıklarla uğraşmanı istemiyorum.'' sertçe arkasını döndü, kızıl saçlarını her gün yaptığı gibi ensesinde sıkıca toplamıştı.

Yine de kendime hakim olamayarak karşı çıktım, ''Bu herkesin eline geçebilecek bir şans değil... Değerlendirmem gerek. Şimdi olmasa bile, yaz tatilinde...''

Cümlemi ortadan kesen tek bir kelime söyledi; ''Hayır.''

''Neden?'' sesimi yükseltmiştim, ''Babam yüzünden mi?'' cevabı bildiğim soruyu yıllardır anneme soruyordum. Evde şarkı söylememe izin vermemesinin sebebi, gitarımı saklamasının sebebi... Bunların sebebi babamın müziği annemden daha fazla sevmesiydi. Benim de onun gibi olmamı istemiyordu.

Gazoz KapaklarıHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin