II. Bölüm [DÜZENLENMİŞ]

192 26 54
                                    

Kemal eve adım attığında gözüne çarpan ilk şey mumlar oldu. Yüzlerce, belki binlerce mum. Evin aydınlatmasını onlar sağlıyor, insanda sanki her yer bir anda alev alacakmış hissi uyandırıyordu. Ev bu kadar güzel olmasa bile sadece bu mumları gören kişi ev sahibinin zengin olduğunu anında anlayabilirdi.

Ev gerçekten güzeldi. Kapılarda ahşap işlemeler, duvarlarda onlarca farklı sanatçıdan tablolar, masalarda altın süslemeler, ay ışığını ve deniz manzarasını tamamıyla gözler önüne seren büyük pencereler... Onlarca yıl önce bu mimari harikayı yaptıran kişinin zengin ve sosyetik biri olduğunun bir kanıtı gibiydi. Tavandaki karmaşık pervazlar, bunlardan sarkan yaldızlı avizeler, duvarları süsleyen halılar; her ayrıntı yalıya gireni etkisi altına alması için tasarlanmıştı sanki. Ayaklarının altındaki halı bile bir sanat eseriydi; deseni o kadar karmaşıktı ki sanki attıkları her adımda kayıyor ve dans ediyordu.

Ahmet Ali, Kemal ve kapıyı açan genç adam salona girdiğinde odadaki herkes bir saniyeliğine onlara baktı. Farklı türlerde yazan onlarca sanatçı salona dağılmış diğer insanlarla muhabbet ediyordu. Ellerinde tuttukları gümüş rengi bardaklardan bir şeyler içiyor, sağ taraftaki koca masanın üzerindeki atıştırmalıklardan yiyorlardı. Salondaki yazarların çoğunu tanımasa da bütün Osmanlı'da tanınan isimler de partide mevcuttu.

Şinasi'yle Hasan Eşref bir köşede gülüşüyorlardı. Şinasi'nin İstanbul'a geri döndüğünden haberi bile olmayan Kemal şaşkınlıkla gülümsedi. Hep onlarla konuşmak, onlara edebiyatla ilgili bir şeyler sormak istemişti ama şu ana kadar hiç fırsatı olmamıştı. Şimdi de utançtan gidip konuşabileceğini pek sanmıyordu ama gece uzundu.

Ahmet Ali sesli bir şekilde boğazını temizleyip dirseğiyle Kemal'i dürtünce Kemal kapının önünde durmuş insanları izlediğini fark etti. Gözlerini Şinasi'den ayırıp kapıyı açan adama baktığında onun zaten kendisini izleyip hafifçe gülümsediğini gördü. Adamın mavi gözleri dikkatle Kemal'in üzerinde dolaşıyordu. Sanki Kemal'in bir sonraki hareketinin ne olacağını merak ediyor gibiydi.

Adam uzun boylu ve geniş omuzluydu, gittiği her yerde dikkatleri üzerine çekiyormuş gibi görünen sofistike bir havası vardı. Sarı saçları özenle geriye taranmış, beyaz alnını ortaya çıkarmıştı ve mavi gözleri hayatla parlıyordu. Geniş omuzlarını ve dar belini vurgulayan, kendisine tam oturan özel dikim gibi görünen bir takım elbise giymişti.

Kemal adama elini uzattı. "Kemal ben. Sizin adınızı duyduğumu hatırlamıyorum."

Adam sessizce güldükten sonra Kemal'in elini sıktı. "Merhaba, Kemal. Adım Alfred. Gelebildiğinize çok memnun oldum."

Kemal bu sözün üstüne duraksadı. Alfred'in elini sıkarken göğsünde garip bir şey hissetti. Onda Kemal'i hem büyüleyen, hem de biraz korkutan bir şey vardı. "Tanışıklığımız mı var?"

Konuşmaya atlayan Ahmet Ali işaret parmağıyla konuşmak için izin alır gibi yaptı. "Ben- bahsetmiş olabilirim."

Alfred tekrar güldü. "Evet, hakkınızda Ahmet Ali'nin bahsettiği kadarını biliyorum sadece." Kelimeler yoğun İngiliz aksanıyla dudaklarından yuvarlanıyordu. Kemal'in hoşuna gitti. Alfred yürümeye başlayıp insanların içinde kaybolmadan hemen önce tekrar Kemal'e baktı. Biraz duraksadıktan sonra ekledi: "Ama gece uzun."

Alfred'in uzaklaşmasını izledikten sonra Kemal, Ahmet Ali'ye döndü. "Hani tanımıyordun bu adamı?"

"Tanımıyorum zaten. Seni kapının dışında beklerken beni fark etti. Biraz konuşmuş olabiliriz." Sanki Kemal gelmeden önce olanları hatırlamıyormuş gibi konuşuyordu. "Bırak şimdi onu, gel."

Kemal'i bileğinden yakaladığı gibi insanların içine, kahverengi deri koltukta oturmuş bir grup adamın önüne götürdü. Kemal yürürken Alfred'in nasıl bir hayat sürdüğünü ve bu kadar kaotik bir şehirde böylesine mükemmel bir evi nasıl elinde tutmayı başardığını merak etmekten kendini alamıyordu. Onda Kemal'in daha fazlasını öğrenmek istemesine neden olan gizemli bir hava vardı.

18. Sone [bxb] [DÜZENLENECEK]Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin