"Pişt."
Kemal uykusunda kıpırdandı.
"Pişşt."
Koluyla gözünü kapattı. Uyku ve uyanıklık arasında gidip gelirken güneş ışığından rahatsız olmuştu. Odasının perdeleri pek bir şeyi engelleyemiyordu. Arkasını pencerelere doğru döndü.
Normalde kardeşi Kemal'i uyandırmakla asla uğraşmazdı. Bazen annesi gelip oğluna seslenirdi ama çoğu zaman onsuz kahvaltı bile ederlerdi. Kemal'in gece geç saatlere kadar oturmayı sevdiğini biliyorlardı. Hiçbir şey yapmadığı zamanlarda -ki bunlar genelde masasının başına oturup tek cümle bile yazamadığı zamanlardan oluşuyordu genellikle- yatağına oturup yıldızları izlerdi. Hayatta değişen çok şey vardı. İnsanlar ölürdü, mürekkepler biterdi ama yıldızlar her gece milyonlarca yıldır parıldadıkları yere geri dönerdi. Yıldızlar aynıydı. Yıldızlar yok olmazdı. Bazen bir yıldız diğerlerinden fazla parıldardı ve Kemal aynı yıldıza tarih boyunca başka kimlerin baktığını merak ederdi. Shakespeare bakmış mıydı? Shakespeare'in hiç yazamadığı günler olmuş muydu ki?
"Piişt! Kime diyorum be!"
Kemal sinirle gözlerini açtığında yüzünün hemen yanında kız kardeşinin yüzüyle karşılaştı. "Ne var Cemile? Niye uyandırıyorsun bu saatte?"
Cemile'nin şaşkınlıktan ağzı ardına kadar açılmıştı. "Bu saatte- Allah'ım bu saatte diyor bir de. Saatten haberin var mı senin?"
"Yok." Kemal uykusuna devam etmek için arkasını döndüğünde Cemile omuzlarını tutup sarsmaya başladı.
"Kaaalk. Kalk artık."
"Allah'ım sen bana sabır ver." Kemal sinirle doğrulduğunda kız kardeşi dengesini kaybedip yere yuvarlandı. Gülmemek için kendini zor tutarken kaşlarını çattı. "Ne oldu? Normalde uyandırmazdın beni."
Cemile ellerine baktı. Utanıyor muydu o? "Evet... Ama bugün normal bir gün değil. Ayrıca saat gerçekten geç oldu o yüzden uyandırmam gerektiğini düşündüm çünkü hani şimdi-"
"Niye normal gün olmasın?"
Cemile hafifçe gülümsedi. "Misafirimiz varmış."
Kemal tekrar kaşlarını çattı. Bugün sözleştiği kimse yoktu. Ayrıca Cemile de normalde giyindiğinden daha süslü giyinmişti. Annesinin arkadaşlarından biri mi gelecekti diye düşündü ama o Cemile'nin davranışlarını açıklamazdı. Kız abisinin önünde şekilden şekile giriyor, yerinde duramıyordu sanki. "Kimmiş o?"
Kız gözlerini kaçırıp gücünü bir o ayağına bir bu ayağına vermeye başladı. "Ahmet Ali."
Tabii ya. Ahmet Ali. Cemile'nin Ahmet Ali'ye olan hislerini unutmuştu bir an. Her halde dün o kadar rahatsız oldu ki hemen evinden çıkmak istedi, diye düşündü Kemal. Üzüldüğünde evinde kalamama gibi bir huyu vardı Ahmet Ali'nin.
"Ne zaman gelecekmiş?"
Cemile kafasında hesap yapıyormuş gibi elini çenesine koydu. "Galiba birazdan."
Kemal yatağından fırladığı gibi Cemileyi kolundan tutup odasının dışına götürdü. Kız itiraz ederken Kemal kapıyı kardeşinin yüzüne kapattı. Dün eve geç geldiği için nasıl göründüğünü umursamadan direkt yatağa girmişti. Hemen masasındaki tarağı alıp saçlarını düzeltti. Yerdeki eşyalarını olduğu gibi dolabının içine fırlattı ve en sevdiği gömleklerden birini alıp üzerine geçirdi. Panikle giyinmeye ve hazırlanmaya çalışırken kendi ayakları üzerinde tökezliyordu. Yatağını düzeltirken perdeyi kenara çekip gelen gidene bakmak için cama doğru kafasını uzattı. Ahmet Ali köşeden dönmüş evlerine doğru yürüyordu. Üzerinde kendisine çok yakışan yeşil bir gömlek vardı. Kahverengi pantolonları çocuğu Apollon'dan kaçarken ağaca dönüşen o zavallı kız gibi gösteriyordu. Ama her nasılsa çok güzel olmuştu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
18. Sone [bxb] [DÜZENLENECEK]
Romance"Seni bir yaz günüyle kıyaslayayım mı?" dedi Alfred. Kemal hafifçe gülerek reverans yaptı. "Lütfen." "Çok daha güzelsin sen, çok daha cana yakın." Kemal'in en sevdiği Shakespeare dizelerinden alıntı yapıyordu. "Her güzel, güzellikten er geç yo...