"Ne?"
"Hasan Eşref ölmeden hemen önce zehirler hakkında konuşuyormuşsunuz. Nasıl daha önce hiç zehirlenmiş birini görmediğinizden."
Ahmet Ali derin bir nefes aldı. Karşısında ayakta duran adam bir yandan kendisini sorguluyor, bir yandan da elinde tuttuğu not defterine Ahmet Ali'nin söylediği her şeyi not alıyordu. "Beni mi suçluyorsunuz?"
"Sizi suçladığım falan yok." Kalemini iki kere not defterine vurdu. "Sadece gerekli olabilecek her bilgiyi not etmeye çalışıyorum. Şimdi, neden zehirler hakkında konuşuyordunuz?" Genç adam Ahmet Ali'yi kısık gözlerle incelerken öne doğru eğildi.
"Öyküm için." Ahmet Ali eliyle yüzünü ovuşturdu. "Daha önce öyle bir olay başıma gelmediği için pek gerçekçi olamayacağımdan korkuyordum."
Ahmet Ali'nin sıkıntısı da buydu. Neredeyse yazdığı her öyküde, her yazıda gerçekçi olamamaktan korkuyordu. Yazdığı şeyler ona abartılı geliyor, gerçek hayatta olması imkansızmış gibi duruyordu. Bir keresinde öyle bir eleştiri almıştı ve o gün bugündür bunu unutamıyordu.
"Gerçekçi olabilmek için..." diye başladı genç adam. Üzerine diktiği ela gözleri Ahmet Ali'yi rahatsız ediyordu. "Ne kadar ileri gidersiniz?"
"İnsan öldürmem." dedi Ahmet Ali. Birkaç saat önce biri ona cinayetle suçlanacağını söyleseydi yüzlerine gülerdi. "Eğer sorduğunuz oysa."
Adam tam cevap vermek için ağzını açmıştı ki onunla gelen polislerden biri seslendi. "Ekrem! Çok uzun tutma."
Başını iki yana sallayarak kendi kendine söylenen Ekrem tekrar Ahmet Ali'ye döndü. "Bütün gece olanları en baştan başlayarak anlat."
"Az önce anlattım ya?"
"Tekrar anlatın lütfen."
Ahmet Ali derin bir iç çekti. "Kemal'le yalıya vardığımızda herkes varmıştı zaten. Herkes bir şeyler yiyip içiyordu. Geçip Hikmet Abilerin yanına oturduk."
"Ve Hasan Eşref'i gördünüz değil mi? Onun orada olacağını önceden biliyor muydunuz?"
"Yani... herkes- herkes onun orada olacağını tahmin etmiştir. Evin sahibini pek tanımıyorum ama evi görünce önemli yazarların da orada bulunacağını fark edip biraz çekinmiştim. Ayrıca Hikmet Abi, Hasan Eşref Bey gibi insanlarla yakın arkadaştır. Onun olduğu ortamda bulunmaları normal." Dedi Ahmet Ali. Gülümsemeye çalışmıştı ama yaptığı şey gülümsemeden çok tedirgin bir tik gibi göründü Ekrem'e.
"Ona birilerinin bir şeyler uzattığını gördün mü? İçecek, atıştırmalık? Şüpheli görünen herhangi bir şey?"
Ahmet Ali'nin ifadesi utangaç bir hal aldı. "Eh, madem söyledin... Bay Alfred'i biliyorsunuz değil mi? Evin sahibi. Gerçekten büyüleyici biri."
"Ee?"
"Onun davet sırasında neredeyse kimseyle konuşmadığını fark ettim. Sanki bir tür sapıkmış gibi köşelerde takılıp durdu. Aslında kendisi ilginç bir insana benziyor. Neden kimseyle konuşmadığını anlayamıyorum. Kendi davetinde hem de."
Ekrem defterine birkaç not daha aldı. "Hiç kimseyle mi? Tek bir kişiyle dahil konuştuğunu görmediniz mi?"
Ahmet Ali duraksadı.
"Hayır."
***
Kemal, evin bahçesinin köşesinde durmuş etrafına bakınıyor, onu sorgulamak için gelecek olan polisi bekliyordu. Ahmet Ali biraz ileride polislerden biriyle konuşuyordu. Neredeyse herkes sorgulanmıştı. Kemal ve Alfred diğerlerinden ayrı tutulmuş, Hasan Eşref'le beraber odanın dışında olan tek kişiler onlar oldukları için biraz şüpheli konumuna düşmüşlerdi.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
18. Sone [bxb] [DÜZENLENECEK]
Romance"Seni bir yaz günüyle kıyaslayayım mı?" dedi Alfred. Kemal hafifçe gülerek reverans yaptı. "Lütfen." "Çok daha güzelsin sen, çok daha cana yakın." Kemal'in en sevdiği Shakespeare dizelerinden alıntı yapıyordu. "Her güzel, güzellikten er geç yo...