2 ay sonra
"Nisa abla bu sefer kesicek bizi hadisene Areeen."
"Tamam ya geliyom sabrediversin iki dakika."
içeriden oflama seslerini duyuyordum. Hemen hazırlandım ve Bade'nin yanına gittim.
"Nasıl olmuşum?" üstümde beyaz bir tshirt, altımda da şort vardı. Klasik elime ne geldiyse giymiştim. Zaten oraya Bade'yi bıraktıktan sonra boks antrenmanıma gidecektim o yüzden pek özenmemiştim."Her zamanki gibi, mümemmel." Spor çantamı koluma attım ve evden çıktım, Bade de arkamdan geldi.
"Motorla mı gidelim yürüyelim mi?"
"Yürürsek çok geç kalıcaz, motorla gidelim."
"Hay haaay. Atla bakayım arkama." Hızlıca arkama bindi ve ellerini belime doladı. Motoru bu yüzden seviyordum işte.5 - 10 dakika sonra Nisa ablanın evine gelmiştik.
"Ben kaçıyorum yavrum, antrenmandan sonra gelir alırım seni."
"Tamam sevgilim, seviyorum seni dikkat et kendine."
"Ben de seni seviyorum da, bir şans öpücüğü yok mu ya?"
"Olmaz mı yaa." motora tekrar yaklaştı, dudaklarıma uzun bir öpücük bıraktıktan sonra geri çekildi ve eve girdi. Ben de antrenmana gitmek için yola tekrar çıktım. Yolda bir kedi gördüm, yaralı her tarafı kan içindeydi. Antrenmana geç kalmak pahasına onu veterinere götürecektim. Onu kucağıma aldım ve motora, önüme koydum. Düşmeyeceğinden emin olduğum sağlam bir yer yaptıktan sonra yavaş yavaş en yakındaki veterinere doğru sürdüm. Onu oraya bıraktım ve birkaç saate alacağımı söyledim. Kedinin durumu çok üzmüştü beni, gri-beyaz tüyleri kırmızı kanlarıyla kaplanmış. Çok bitkin ve yorgun görünüyordu. Veterinere numaramı verdim ve oradan çıktım. Tekrardan geç kaldığım antrenmana doğru yola çıktım.Oraya vardığımda kaskımı kafamdan çıkardım ve motoru park ettim. Sakin ve düşünceli adımlarla içeri girdim çünkü aklım kedideydi. Soyunma odasına girdim ve üzerimi değiştirdim. Gerekli eşyalarımı yanıma alıp yürüdüm. Artık hazırdım. İçeriye, antrenman yapacağım yere girdiğimde karşılaştığım manzara karşısında ağzım açık kalmıştı.
Ada, Doğu, Miray, Nisa ablam ve Bade karşımdaydı.
''Hiç gelmeseydin aq.'' Miray Ada'ya eliyle sus işareti yaptı.
"İYİ Kİ DOĞDUUN AREEEN."
İyi ki doğdum mu? Elimi cebime attım ve telefonumun ekranını açtım. Yazan tarihe baktım. 8 Eylül doğum günüm lan harbi. Tamamen aklımdan çıkmış.
"Kitlendi lan kız. Üflesene pastanı. O kadar boşuna mı pasta yaptık?"
Pastaya yaklaştım derin bir nefes aldım ve tam üfleyecekken Bade elleriyle ağzımı kapadı.
"DUR DUR DUR. ÖNCE DİLEK DİLEMEN LAZIM." güldüm.
"gorcokton o kodor onomlo mo?"
"ne? Hee pardon." ellerini ağzımdan çekti.
"Benim en büyük dileğim sensin. Başka ne isteyeyim ki? Dilek dilememe gerek yok. Bende dilek diye bir şey de yok zaten. Mucize gibi olan bir şey oldu ve ben sana kavuştum."
"Yaa ağlıcam bak şimdi. Ama olmaz dilek dile. BİZE SÖYLEME AMA."
"tamam diliyorum." gözlerimi kapadım ve dileğimi diledim.
Onu diledim, benim olmasına rağmen. Ve sevgilim binlerce dilek hakkım olsa ben yine seni dilerim. Çünkü korkarım kader, her an ağlarını başımıza örüp alabilir seni benden. Ve her dilek seni kaybetmemek için başka bir umut bana. Bin doğum günüm olsa, bin yıldız kaysa hep seni dilerim. Her şeyden seni dilerim sevgilim. Çünkü aşk, dilek tutmayı saçma bulan birine bile binlerce kez dilek tutma sebebi aratabilir. Tüm sebeplerim de sonuçlarım da sensin. Tüm kapılarım sana çıkıyor balım.