3~SUCUKLU YUMURTA

55 31 11
                                    

 ''Öldüğünü düşünüyorum.''

''Saçmalama istersen Betül, her zamanki deliksiz uykularından biri.''

''Ama sucuklu yumurtanın kokusunu alıp şimdiye uyanmış olması gerekmez miydi?''

''Bak bu biraz doğru. Hayret ettim. Acaba şu yine 'çok kilo aldım, zayıflamam gerek hiçbir şey yemeyeceğim' diyetinde olmasın?''

''Sanmıyorum, eğer diyet yapacak olsaydı önceki gün söylerdi.''

Başımda durmuş benim hakkımdaki görüşlerini dile getiren saf ikiliyi boğmak istiyordum. Çok uyuduğumdan dolayı biri öldüğümü düşünürken diğeri sucuklu yumurtanın kokusuna uyanmadığım için beni diyette sanıyordu. 

Gözlerimin şişliği yüzünden hiç uyanasım gelmiyordu fakat bu iki elemanın konuşmasını daha çok çekemezdim. Yavaşça toparlandım ve yataktan çıktım. Betül ve Hilal'in sustuğunu fark ettim. Onları daha sonra boğabilirdim ancak şuan elimi yüzümü yıkayıp şu bahsettikleri sucuklu yumurtayı mideye indirmeye gidiyordum.

''Artık sofraya oturabilir miyiz? Acıktım da!'' Ayçil'in heves sömürücü kızgın sesi evde yankılandı.

''Acıktıysan otur zıkkımlan!'' solana çıktığımda elinde salatalık ve domates dolu tabağıyla bana bakan Ayçil'in cevabı gecikmedi.

''Beraber kahvaltı yapalım istiyoruz. Bu sebepten dolayı senin güzellik uykunun bitmesini bekledik hanımefendi!'' Hayret, sevgili yönetmen ne oluyor böyle? Gelen giden hanımefendi diyor. Bu terslikte bir iş var ya da tam tersi, her neyse. 

''Aman, tamam tamam. Uyandım, siz başlayın yemeye ben elimi yüzümü yıkayayım.'' Arkamı dönüp banyoya geçtim. Eğilip avcuma doldurduğum suyu yüzüme vuracakken aynayla göz göze geldim. Ay, bismillah... Bu hikayede cadı rolü benim olamaz ama aynadaki kişi cadıya benziyor. O zaman niye bana hanımefendi diyorlar, yönetmenim?

Saç lastiğimi çözüp önümdeki dağılmış küçük saçlarımı da toplayarak tepede sıkı bir topuz yaptım. Yüzümü de soğuk suyla yıkadığımda daha bir çekilir hale gelmiştim. Kenarda duran havluyu alarak banyodan çıktım. Yüzümü kurulayarak ilerlerken ayağımın altındaki halı çekilir gibi kaydığında kalçamın üstüne sertçe düştüm. Gitti çanak...

Hilal'in kıkırdaması, Ayçil'in sakarlığımdan dolayı söylenmesi ve Betül'ün iyi olup olmadığımı kontrol etmek için sorduğu sorular... Yüzümü buruşturarak ayağa kalktım ve hiçbir şey olmamış gibi mutfağın balkonuna kurdukları sofraya doğru ilerledim. Kalçam çok fena ağrıyordu halbuki. Sanki hiç yere düşmemişim gibi yürümem Hilal'i daha çok güldürmüştü. 

Balkondaki küçük masaya kurdukları muazzam kahvaltıya hayranlıkla baktım. Hemen sucuklu yumurtanın yakın olduğu taraftaki sandalyeye oturdum. Diğerleri de masaya oturduğunda kahvaltıya başladık. Daha üçüncü dakikada sucuklu yumurtanın yarısı bitmişti. Ben, Hilal ve Ayçil sucuklu yumurtaya saldırıyorduk resmen. Gariban Betül ise lokmalarımızın hızına yetişemiyordu bile. Üçümüz sucuklu yumurtaya yine aynı anda ekmeklerimizi uzatırken birden Betül önümüzdeki tavayı kaptı. 

''Yeter siz çok yediniz, bu da bana kalsın.'' diye kendi hakkını aradı sırtlanlar arasındaki ceylan. Birinci sırtlan Ayçil kaşlarını çatarak hırladı, ceylanı ürkütmek için. Onun hemen yanındaki sırtlan Hilal tek kaşını kaldırarak baktı, ceylanın verdiği kararı değiştirmek için. Ve ben sırtlan Nevra hafifçe gülümsedim, ceylanın tarafındaymışım gibi hissettirerek ceylanın güvenini kazanmak için. Ceylan Betül ise tavayı havaya kaldırarak bizden uzaklaştırdığında sırtlanlar ceylanın üstüne fırladı.

''Saçmalama Betül biz de yiyeceğiz!'' 

''Hadi güzel arkadaşım, koy şu tavayı masaya.''

''Betül'üm, güzelim hani paylaşmak güzeldi?'' diyerek Betül'ün elindeki tavaya yaklaşıyorduk. Betül, biz ne kadar yaklaşırsak bir o kadar geri çekiyordu tavayı. Betül'e en yakın ben oturduğum için elindeki tavaya uzanmaya çalışıyordum. Sırtını balkon demirlerine yaslayan Betül tavayı arkasına doğru tuttu uzanamayayım diye.

YAN DAİREHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin