Tekrardan, her şey başa sarıyor.
'Yine bana soğuk davranıyorsun ve ne yapacağım hakkında bir fikrim yok, bir şeyi yanlış mı yaptım, bir şey mi söyledim, sadace kabahatimi söyle bana, yemin ediyorum ki düzeltmek için her şeyi yapacağım, özürlerin arkasına sığınmayacağım. Sen ellerimin arasından kayıp giderken sadace izlemekle yetinemem, düzeltmek için her şeyi yapacağım.'
'Sadace yüzüme bakmayı bırak, lütfen konuş benimle, bir iki kelime et. söylediğin her kelimeyi dinleyeceğim, yüzüme hakaretler savursan bile dinleyeceğim.'
'Konuşmaya çalışıyorum seninle, izin vermiyorsun. Kavga çıkarıyorsun ve bir daha gelmeyecekmiş gibi gidiyorsun. Sorunun ne olduğunu sorduğumda, sadace aptal olduğum çıkıyor dudaklarından, sorununun ben olduğumu göremeyecek kadar aptal olduğum. Bunu yaptıktan sonra hiçbir duygu göstermeden bakıyo'sun bana, gözlerin yüzümde geziyor, vücudumda, her yerimde. Öfkeden ziyade kırgınlıkla bakıyorsun, her gün o kadar fazla düşünüyorum ki senin gözünde sorun olacak n'aptım diye, aklıma hiçbir şey gelmiyor. Günlerdir öpmüyorsun da beni, okşamıyorsun. Bi' anda o kadar soğuklaştın ki gerçek duygularını ayırt edemiyorum, yüzündeki soğuk ifadeye bakarken daha birkaç hafta önce sarılışların ve öpüşlerin aklıma geliyor, düşünüyorum ama bulamıyorum sadace birkaç haftada benden nasıl soğuyabilirsin? İlişkimizin başlarından beri olan anılarımızı düşünüyorum, hiçbir zaman böyle bir şey yapmazdın sen, ne değişti bi' anda?'
Kapının açıldığını duyunca düşüncelerini aklından çıkardı ve hemen Minho'nun yanına doğru koşturdu, sarılmak istedi ama tereddütte kaldı ve sarılmadan onu tekrar görmenin verdiği heyecanla konuştu. "Minho, neredeydin? Aramalarıma cevap vermeyince çok telaşlandım. Çok özledim seni."
"Şarjı bitmiş olmalı, kontrol etmedim."
"Sarılabilir miyim?"
"Başka zaman."
Konuşurken bakışlarını kaçırdı karşısındaki adam, iletişimi kesmek ve gitmek istiyor gibiydi. Onu sarılmaya zorlamak yerine kafasını salladı ve bir adım daha ondan uzaklaşarak gitmesine izin verdi. Bu sefer ümitliydi, belki de sorunun ne olduğunu söyleyeceği hakkında, belki de bu sefer ona soğuk davranmayacağı hakkında. Saat gece yarısına yaklaşıyordu, hava çoktan kararmıştı. Ne yapacağını bilemedi Jisung, nefes alamadığını hissetti, boğulduğunu hissetti, biri boğazını oldukça sıkı sıkıyor ve bırakmaya da niyeti yok gibiydi. Dışarı çıktı, yağmur dinmiş olmasına rağmen hava hâlâ soğuktu ve hafif bi' rüzgâr esiyordu, sadace su birikintilerinin üzerinde koşuşturan kedilerin çıkardığı sesler vardı, üşüyen ellerini cebine sokarak sandalyeye oturdu, havadan dolayı pek fazla gözükmeselerde yıldızları izlemeye başlamıştı. Hareket etmiyor, gözlerini dahi kırpmıyordu. Minhonun sesini duyunca irkilerek ona baktı.
"N'apıyorsun burada?"
"Senin sevmediğin şeyler."
"Yıldızları mı izliyorsun yine?"
"Evet.."
"Bunun sana olan yararı ne? Saçmalamayı kes ve içeri gel, sadace milyonlarca gereksiz gök cismi, ne anlıyorsun yıldızları izlemekten anlamıyorum ki?"
"Neden öyle diyorsun?"
"Hastalanacaksın."
"Hava o kadar da soğuk değil, oldukça iyi. Sen de gelsene."
"İstemiyorum."
"Birlikte zaman geçirirdik."
"Böyle boş bir şey yaparak zaman geçirmek istemiyorum."
"Haksızlık ediyorsun."
Minho sırıttı.
"Çok garipsin değil mi?"
"O ne demek?"
"Çok saçmalıyorsun.."
Kollarını kavuşturdu Jisung. "Gıcıksın."
Jisung'un bu tepkisine karşılık duygusuz bir ifadeyle söyledi Minho.
"Farkındayım."
Arkasını dönüp tekrardan kapıya doğru yürüdü, içeri girmeden önce konuştu.
"Sadace içeri gir."
Minho bunu söyledikten sonra içeri girmişti. Jisung da kısa bir süre sonra içeri girdi, doğrudan yatak odasına yürüdü ve yatakta oturur pozisyonda telefonuyla ilgilenen Minho'nun yanına kıvrıldı. Minho'nun sürekli kıkırdaması dikkatini çekmişti, yatakta ona yaklaşarak tişörtünü çekiştirdi ve konuştu "Minho," Minho bakışlarını ona çevirdi. "evet?" Aslında ne diyeceğini bilmiyordu, hesap sormak istemiyordu kiminle konuşuyorsun, napıyorsun, neden gülüyorsun gibi sorular yöneltemezdi, biraz düşündü ve konuştu. "seni özledim, bıraksana telefonu."
"Hemen yanındayım bebeğim ya."
"Olsun, özledim."
İç çekerek telefonu kapatıp yanına koydu Minho, yatar pozisyona geldi. Jisung ise onun hareketlendiğini görünce sırıttı ve ona yaklaştı.
"Öpebilir miyim?"
Gözlerini kapatıp konuştu Minho.
"Uykum var."
"Bir öpücük seni uyandırmaz değil mi?"
"Jisung, istemiyorum."
"Lütfen?"
"İstemiyorum dedim."
"Peki."
Ondan uzaklaşıp gözlerini kapattı, uyumayı denedi ama beceremiyordu. Saat gece yarısını geçti, hatta hava yavaştan aydınlanmaya bile başlıyordu, kuşların sesleri duyuluyordu. Gözlerini kapalı tutarak uyumayı denedi ama hiçbir etkisi olmadı. Hafifçe doğrularak oturdu, hemen yanı başında uyuyan Minho'ya baktı. Ellerini saçlarına doğru hareket ettirdi ve onu uyandırmayacağından emin olarak saçlarını okşamaya başladı, elleriyle saçlarını tarıyordu. Bu sırada Minho'nun yanında duran telefona art arda bildirimler geldiğini duydu, çok meraklanmıştı ama bakarsa kötü bir şey yapacağını biliyordu.
Merakına yenik düşerek telefona uzandı ve açtı.
...
nasil toparlicam ben bu fici
hay amk
yok olmaya gidiyorum