"En son yürüdüğümde n'olduğunu hatırlıyor musun?"
"Hatırlatma ya." Elini daha sıkı tuttu Minho, Jisung kafasını öne eğmiş, ara sıra Minho'ya bakarak yürüyordu.
"Minho, bir yere gidelim mi?"
"Nereye?"
"Gidelim işte." Minho iç çekti, "peki gidelim." İkisi yürüyüş yolundan ayrıldı, Jisung elinden tutarak onu yönlendiriyordu. Çok uzakta olmayan arabanın yanına gitti Jisung, arabaya bindi, Minho ise onun yanındaki sürücü koltuğuna.
"Nereye gideceğimizi hâlâ söylemedin?"
"Gidince göreceksin işte."
Jisung arabayı süreren Minho arada bir şarkı mırıldanıyor ama kendisi bile zor duyuyordu, üzerindeki gerginliği atmaya çalışıyordu. Sürekli bir şey söyleyecekmiş gibi derin nefes alıyor ama susuyordu, Jisung ise Minho'nun bu hâlini fark etmişti ama görmemezlikten geldi. Minho her şeyi farklı planlamıştı, yürürken bir anda duracaktı ve yaptığı şeyi itiraf edecekti, ama şuanda her şey onun isteği dışında ilerliyordu. Parmaklarını arabanın kapısına vurarak ritim tutuyordu.
"Neden gidiyoruz peki?"
"Ne sorguladın, sussana biraz."
"İyi ya sinirlenme."
Minho susarak bakışlarını Jisung'un üzerinden kaçırdı. Jisung arabayı durdurup "sonunda..." diye mırıldanmıştı. Minho'ya döndü. Minho Jisung'un ona baktığını fark etmedi, camdan dışarı baktı. Hava çoktan karanlıktı ve ormanlık alan olduğunu düşündüğü yeri net olarak görmüyordu bile. Jisung boğazını temizlediğinde ona baktı.
"Gelsene, gidelim."
Jisung hiç düşünmeden arabadan indi, Minho da ona katıldı, çok karanlık olduğundan Jisung'a tutundu Minho. Yürürken ikisi de birbirine "oraya basma, dikkat et..." gibi şeyler söylüyorlardı. Sonunda biraz yukarı çıktılar, artık ay ışığı daha net gözüküyordu, aşağıda ise deniz vardı. Minho yere oturdu, Jisung da katıldı ona. Elini elinin üzerine koydu. Birkaç dakika öyle beklediler, sessizce, tek bir kelime etmeden. Kafasını yukarı kaldırdı Jisung.
"Bi' tane yıldız kayıyor.."
Minho da Jisung'un baktığı yere bakmak için yukarı baktı. Sessizce, hatta fısıldarcasına söyledi, "Haklısın."
"Dilek tutsana."
"Gerek yok."
"Neden olmasın?"
"Yok işte, gerçekleşmeyecek."
"Benim için?"
"Çoktan kaçtı."
Ofladı Jisung, Minho'ya bakmadan önce kafasını eğip konuştu. "Ne olacak sadace yapsan? Sıkıcısın."
"Ben mi sıkıcıyım?"
"Tabii ki de sen, gıcık."
Kafasını sallayarak gülümsedi Minho, hemen sonrasında gülümsemesi soldu, "Bir şey söylemem lazım Jisung."
"Boş versene."
"Yapamam."
"Yapmak zorundasın." Biraz hareket etti Jisung, Minho'ya yaslandı, ellerini beline sardı. Minho tereddüt ederek ona karşılık verdi, sıkıca sarıldı ona. Saçlarını okşadı. Kafasını göğsüne yasladı, "Kalp atışlarını duyabiliyorum Minho," hafifçe kıkırdadı. "Sana sarıldığım için mi bu kadar hızlı?" Minho da ona katıldı, sırıttı. "Sen yakınımdayken hep böyle Jisung." Burnunu Minho'nun göğsüne sürttü, ona daha da sokuldu. "Çok tatlı.." Hafifçe kıkırdadı, kucağına çekti Jisung'u. Jisung vakit kaybetmeden kafasını Minho'nun omzuna gömdü.
"Bana ne yaptığından haberin var mı Minho..?"
"Hm, ne yapmışım?"
"Senin yüzünden her zaman nir aptal gibi hissediyorum, bir yerlere sıkışıp kalmışım gibi hissediyorum, midemde kelebekler uçuşuyor, gözlerimden yaşlar boşanıyor ya da, çoğu zaman düşünmekten başka bir şey yapamıyorum da hatta, bilmiyorum ki işte. Her zaman kendime kızıyorum, 'Ah Jisung, aptal Jisung. Yine senin hatan.' diyorum kendi kendime, deli gibi. Ağlamamak için, üzülmemek için, bağırıp çağırmamak için çok susuyorum. Bazen sayfalarca yazı yazdığım oluyor Minho, senden vazgeçemiyorum ama. Her zaman yanımda ol istiyorum, kurtarıcım gibi geliyorsun bana ama bir yandan da sen beni tehlikenin içine atıyormuşsun gibi hissediyorum. Bunlar boş hisler mi emin değilim."
Bakışlarını Minho'nun yüzüne çıkardı, kafası hâlâ onun omzuna yaslıydı.
"Her zaman benim seni sevmediğimi söylüyorsun. Senin için hayatımı harcadım belki de ben, yaşamımı, kalbimi, sevdiklerimi, sevemediklerimi senin için harcadım. Peki tüm her şeyi senin başkalarıyla mutluluğunu izlemek için mi yaptım, sanmıyorum. Benim hayatımı bir hiç uğruna harcadıktan sonra hâlâ rahat uyuyabiliyor musun? Beni aldattıktan sonra için hâlâ rahat mı? Kıyamadığın için hesap soramıyor musun sen de bana? Benim için ağlarken de bana sarılmak istiyor musun? Hiç benim yüzümden kendi hayatından vazgeçmeyi denedin mi, beni kaybetmemek için? Konuşmak isteyip her seferinde vazgeçtin mi peki? Ağlarken bayılacağını hissettiğin için koşarak salona gitmedin mi? Sana ettiğim hakaretlerde seninle konuştuğum için mutlu olmadın mı? Benim mutluluğum için kendini rezil ettin mi peki? Sen bunların kaçını yaşadın da bana 'sen beni hiç sevmedin.' diyebiliyorsun? Çok yaralandım belki de ben, senin haberin yok, sevgini hissetirmeni değil sadace söylemeni istedim ama onu da beceremedin. Şimdi yaptığın onca şeyden sonra bile sana kıyamıyorum, karşına geçip yüzüne hakaretler savuramıyorum, tokat atamıyorum, sadace küfür etsen bile benimle konuştuğunu bilmek iyi hissettiriyor bana, hâlâ varlığımdan haberinin olması iyi hissettiriyor. şimdi sen beni, senin için vazgeçtiklerimle, senin için ağlamaktan bayılacak duruma gelişimle, pişmanlıkla, hiçlikle, her şeyle baş başa bırakıyorsun beni ama ben bunlarla nasıl başa çıkarım bilmiyorum, dediğin gibi ben olgunlaşmamış bir çocuk gibiyim ve bunları tek başıma kaldıramam, sana ihtiyacım var. Lisedeyken zorbalıklarına katlandım Minho, şimdi ise bir kadın için arka plana atılmamı izliyorum. Sevgiliylen bana düşmanmışız gibi davranmana bakıyorum."
Jisung sözlerini bitirdiğinde şok olmuş bir şekilde ona baktı Minho, "Sen... bunu nereden öğrendin?"
Jisung sessiz kaldı, doğruldu. "O kadar uzun süredir bunu biliyorum ve ne yapmam gerekiyor diye düşünüyorum. Aldığım nefes beni zehirliyor gibi hissediyorum ve Minho, nefes almadan yaşayamam."
"Sana böyle hissettirdiğimi bilmiyordum... üzgünüm."
"Üzgünsün.." sessizce mırıldandı Jisung. "Bunları söylemek için gelmiştim. Evden ayrılacağım, eşyalarımı toplayacağım. İstiyorsan git."
...
AAAA AMK
UC SAATLIK UYKUYLA YAZMAYA CALISIYORUM
gotunu kolla zeynep