"Hayırlı eş, huzurun başlangıcıdır"
"Eğer desem ki hevâlar açıldı geldi bahâr
Murâd odur ki benimle muhabbet eyledi yâr"
Şeyh Galib***
(Leventin hastanesinde)Güzellik ne demek? Neyde saklı tam olarak? Bir insanım gözünde mi? Kalbinde mi? Aklında mı? Yoksa, insanı her seferinde mahvedip, sonra da dirilten o gülüşünde mi saklı? Kirpiklerinde mi? Her kaldırdığında, insanlık tarihinde yeni bir sayfa açtıran, o mucize gibi kirpikler? "Hiçbirinde" diye cevap verirdi Cüneyd. Ya da tam tersi, "hepsinde" derdi. Çünkü, Cüneyd güzelliği Zeynep'te buluyordu, onunla bağlı olan her şey de güzel olurdu onun için.
Şimdi de, kızın kitaplara ne kadar meraklı olduğunu görüyor, ve karısına bir kitap almayı aklının ucunda tutuyordu. Onun ağzından çıkan herhangi bir kelimeyi kaçırmaktan sakınıyor, dinliyor, dikkatlice de yanıt veriyordu.
Hayatında bir çok insan ile istişare etmişti, bir çok insanla herhangi bir konuda tartışmıştı, okumuştu, öğrenmişti. Fakat, hiçbiri Zeynep ile ettikleri muhabbete değmezdi. Eşinin kendi düşüncelerini anlattığında, hissettiği heyecanı, gözlerinin parlamasını, narin elleriyle işaretler etmesine karşı dünyayı teklif etseler, istemezdi Cüneyd. Kız da, adamı tam da bunlarla hayran bırakmıştı kendine.
Ancak bir şey daha vardı. Cüneyd, Zeynebi sadece izlemeye ve dinlemeye mahkumdu, değil Cüneyd, Zeynep bile istese dokunamazdı kıza. Onu uzaktan da sevebilirdi, eğer kız izin verseydi..
"Sahi, sen postu kazanınca ne yapacaksın? Hiç düşündün mü?" Kitabı anlattıktan hemen sonra vermişti bu soruyu, hiç de heyecanını kaybetmeden. Hatta daha fazlası, heyecanı ummadığımız kadar artıyordu Cüneydin yanında.
"Ben onu Allah'a bırakmayı tercih ettim, ama belli ki düşünen düşünmüş." Diyerek, yüzünde yumuşak bir tebessüm ile yanıt verdi adam.
"Doğru, ettim." Dedi Zeynep. Cüneydin onu bu kadar iyi tanıyor olması şaşırtıcı gelmiyordu artık. Aksine, çoğu zaman özlem çekiyordu kız. Namaz kılarken, sanki birini daha bekliyormuş gibi hep duraksıyor, önünde biri olmamasına üzülüyordu. Kahvaltı ederken Cüneyd ile ettikleri sohbeti özlüyordu. Kendisine itiraf etmişti artık Zeynep, o Cüneydi özlüyordu. Belki de, tam da bunun için, kocasıyla geçirdiği her dakika, bir mücevher değerine sahip oluyordu.
Kız kocasına tüm hayallerini, dualarını anlattı, bir kısmı hariç. İkisiyle alakalı hayaller hariç.
"Hem sen posta oturduğun vakit, ben de geleceğim zaten."
"Anca o vakit geleceksin, öyle mi? Posta oturursam amcam için yok hükmündeyim, oturmazsam da senim için. Ben hiç kimsenin istediğini yapmayan, kimse gibi olmayan Cüneyd olarak aranızda var olamaz mıyım?" Dediği her kelimeye hüzününü, kalbinin incinmesini, kırılmasını sığdırdığını hissetmişti Zeynep.
Hemen dediklerine karşın "Ben onu ima etmedim." Dedi.
"Lakin gönlündekini söyledin, gerçekleri söyledin.."
Zeynep ona cevap vermeye yetişmemişti bile. Cüneydi, Levent beklediğini söyleyerek çağırmışlardı. O da hafif dolan gözleriyle "Seni tutabildim sanmıştım, her şey dökülürken elimden. Fakat yanılmışım, sen de kayıp gitmişsin ellerimden."
Bu sözleri, inanılmaz bir şekilde acıtmıştı ikisinin de canını. Birisi dediğinde, diğeri de işittiği zaman hissetti bu acıyı. Ama öfke ve kırılganlık virüs gibi bulaşıcıydı, kıza da bulaşmıştı saniyesinde.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Wicked game || CünZey
FanfictionCan o güzel yüzüne vurgun, neyleyim; gönül tatlı diline tutkun, neyleyim; can da gönül de sır incileriyle dolu; ama dile kilit vurmuşsun, neyleyim. Ömer Hayyam. - Bin hadi! - Dedi Cüneyd yüzünde ufak bir gülümseme ile. Genç kızın kalbi hemen şaşkınl...