"İnsan birkaç litre kan ve bin bir endişedir"
Şeyh Sadi-i Şirazi.Levent ve Zeynebin Tekkeden çıkışı üzerine, Levent onların Meryem'e gideceklerini haber etmişti. Zeynep bu duyduklarının yanında, sadece huzursuz bir şekilde elleriyle oynamaya başladı. Şu son dönemde, annesi ile arası pek iyi sayılmazdı, ancak buna rağmen her şey normal gibiymiş gibi davranıyorlardı.
Genç kız derin düşüncelerine dalmıştı yine, ve o düşüncelerinden, ancak araba evin önünde durduğunda sıyrıldı. Annesi arabanın sesini duymuş olacak ki, bahçeye çıkmıştı bile.
"Kara kuzum! Hoş geldin!" Kadının sevinçli sesine tebessüm ederek ona sarıldı kızı. Anne kucağına sığınıp, tüm dünyayı unutmak istiyordu. Hiçbir şeyi anlamayan, bilmeyen küçük kız olmak istiyordu yine. Belki o zaman, gönlündeki o ağır taşlardan, omzuna aldığı yüklerden kurtulurdu. Belki o zaman, her gözünü kapattığında, bir annesiz ve öksüz için ah çekmezdi. Onun o ağlamış gözlerle bakan bakışını unuturdu, sözlerini unuturdu, sesini unuturdu.
Kızın zayıf bedeni titredi aniden, gözleri doldu ve hıçkırıklar doldurdu evin bahçesini.
"Zeyneb'im, ne oldu sana?" Telaşlı bir şekilde kızına daha da sıkı sarılmış, ne olduğunu anlamaya çalışıyordu."Biz dergahtan geliyoruz da, Cüneyd yine kriz geçirmiş, galiba o yüzden biraz endişeli." Dedi birkaç adım ötede duran Levent bey.
Levent hocanın kelimelerini duyan Meryem'in sesi, anında telaşlıdan öfkeliye geçmişti "Zeynep! Ne yaptın sen? Gene Cüneyd Efendi ile mi konuştun?" Dedi. "Sana ondan uzak dur dedikçe, sen onun ayağına gidiyorsun!"
"Konuşmam gerekti, anne! Hem iyi ki gitmişim, o kriz geçirmiş, fenalaşmıştı. Levent hoca da sağolsun, yardım etti ona." Adam tam da kafa girecekti ki, cebinden gelen arama sesiyle dışarıya attı kendini. Şimdi de anne-kız yüzyüze gelme vaktiydi.
"Sana ne, yavrum? Sana ne, benim güzel kızım, eğer o fenalık geçirdiyse? Bak duruşma olacak bir hafta sonra, velayetini Levent bey alacaklar. Nihayet okuyabileceksin!" Evde kimse yoktu anlaşılan, ziyadesiyle de rahattı herkes. İsteyen istediğini söyler, yaralardı. Sahi, bir sözle ya öldüren, ya da mutlu eden cesurdur, güçlüdür. Ama eğer, inşam sözüyle yaralı bırakıyorsa, o zalimdir. Peki şu an kim zalimdi?
"Anne Cüneyd bizi o kadar beladan kurtarmadı mı? Ben istedim diye, amcasına biat etmekten vazgeçti. İki gün sonra muaraza olacak, eğer Cüneyd kazanırsa, sadece ben değil, kalan kızlar da okuyabilecek." Zeynebim artık sadece bedeni değil, o ince sesi de titriyordu. Annesi kızın ellerini sıkıca tutmuş, bırakmak bilmiyordu.
"Biat etmemişse etmemiş, postta gözü varmış demek! Hem nasıl sana Cüneyd oldu? O oğlan gene aklını bulandırdı, değil mi?" Annesinin sözlerini duyan Zeynep hızla ayırdı onları.
"Ya anne, nolur anla beni, dinle biraz." Artık gözlerinden süzülen gözyaşlarını kontrol etmiyordu. Kaotik jestleriyle annesine anlatmaya çalışıyordu, aslında konunun Zeynebin aklı bulanması olmadığını. Onuncu halde olması, Meryem'in dikkatini biraz da olsa çekmişti.
"Bak, eğer hayatımda beni konuşmadığım halde anlayan biri varsa, o da Cüneyd Efendi. Bunun da tek sebebi var, o beni dinliyor, duyuyor, beni görüyor, hem de birey olarak görüyor. Ondan bana zarar gelmez, o isteyerek bana bir şey yapmaz!""Ben de işte bundan korkuyordum. Sadece onun değil, senin de gönlün düşmüş ona, he mi? Erkek milleti, bulandırdı işte küçücük kızın aklını!"
Zeynep çaresiz ve umutsuz bir şekilde başını iki yana salladı.
"Benim aklımı bulandırmayacak, olduğu gibi kabul edecek biri varsa, o da Cüneyd. Ben bunu anladım, anne." Dedi artık çok daha sakin bir hal ile. Fakat sakin değildi, güçsüzdü. Ailesine karşı bu kadar güçsüz, sessiz ve karar sahibi olmaması, onu kat ve kat daha yoruyordu. Bu yüzden de, hiç bir şeyi umursamadan, soğuk bir betonun üzerine çöküverdi.
Nedenini anlamasa da, Meryem susmuştu. Düşünüyordu bir şeyleri.
"Gerçekten de yardım edecek mi sana?" Diye sordu, nerdeyse duyulmayan sesle.
Zeynep ona bakışlarını kaldırdı yavaşça.
"Elinden geleni yapar o, biliyorum." Dedi."Peki ya muarazayı kazanamazsa?"
Soruyu duyduğu gibi dudaklarını birbirine bastırdı Zeynep. Bunun cevabını düşünmek bile onu fena hale getiriyordu.
"Kazanacak. Herkes, o posta en çok Cüneydin kayık olduğunu biliyorlar, faniler tarafından çok seviliyor o. Hem... hem ben de yardım edeceğim ona!"
"Sen ne yapabilirsin ki, Zeynep?" Diye sordu bu sefer Meryem. Sesimde hayret ve anlamayan bir ifade vardı yüzünde. "O erkeklerin mevzularına sen nasıl karışırsın, kızım benim? Müsaade ederler mi sana?"
"Ben müsaade istemedim, Cüneyd Efendi de istemedi kimseden. Elimden en güçlü ve tesirli şey gelir, dua ederim. Allah Kitabında diyor ki: "Rasûlüm! Kullarım sana beni sorarlarsa, şüphesiz ben onlara çok yakınım. Bana dua edenin duasına icâbet ederim. Öyleyse onlar da benim dâvetime uysunlar ve bana iman etsinler. Böyle yaparlarsa, en doğru yolu bulmuş olurlar." Bakara/186 ayet.
"O halde ben dua eder, Cüneyd Efendinin gücüne güç katarım." Meryem ikna olmamış gibi duruyordu, lakin ona cevap verme fırsatı olmadan Levent bey gelmişti. Adamın beti solmuş ve bembeyazdı, biraz kızgın ve kafası karışık bir şekilde gelmişti.
"İyi misin, Levent bey? Betin benzi atmış, pek iyi görünmüyorsun." Dedi Meryem.
"Beste..."
"Ne olmuş ki ona, Levent amca?" Diye sordu bu sefer genç kız.
"Gitmiş, yine terk etmiş evi. Miraya da mektup bırakmış.. evlatlık olduğunu söylemiş."
__________________________________
Selamumhelloo, bebişleeeer. Galiba terlikler geliyor bana kslslsldld
Biliyorum, çok kısa oldu, ama işte çok üşengeç olmaya başladım. Hep birlikte dua edelim, bu hikayeyi bırakmayayım, yoksa beni biliyonuz📿 (amin yazın)
Neyse, şimdi ben bir sonraki bölümü de yazıp, sonra yayınlayacağım bu gece. O ana kadar siz de biraz merak etmiş olursunuz.(CünZey yok diye ağlamayın, çok güzel sahneler yazıyorum. Beşinci bölümde bol bol olursunuz)
Öpüyorum çok, Medine hurmalarım benim 💋🤭
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Wicked game || CünZey
FanficCan o güzel yüzüne vurgun, neyleyim; gönül tatlı diline tutkun, neyleyim; can da gönül de sır incileriyle dolu; ama dile kilit vurmuşsun, neyleyim. Ömer Hayyam. - Bin hadi! - Dedi Cüneyd yüzünde ufak bir gülümseme ile. Genç kızın kalbi hemen şaşkınl...