chaewqxy Emine ve kardeşi Şehet'e ithafen. Sizler gibi okuyucum olduğu için çok şanslıyım, iyi ki varsınız.
***"Ophelia, çiçekler büyüyor güzelliğinden."
***
Cüneydsiz hayat artık yok, hatta hiç olmamış gibiydi. Sanki Zeynep kendini bildi bileli hayatı onunla dolmuş, onu sevmiş ve onunla evliydi. Onları birbirine bağlayan uzun bir ip vardı, o ip önce akıllarında gezinmiş, sonra yavaşça gönüllerine kayarak inmiş, ve en son kalbinde durmuştu. Her şeyi birlikte yaşıyor, öğreniyor ve tecrübe ediyorlardı. Yaraları sarmayı öğrenmişlerdi, günden güne dudakları yaralarına üflüyordu birbirinden habersiz.
"Gitti dediler.." Dedi kız hıçkırıklar ile birlikte. Sakinleştirmek niyetiyle sırtında gezen eller, ona güven veriyor, huzur veriyordu.
"Buradayım, ağlama artık." Diye cevap verdi Cüneyd. Fakat Zeynep gözlerinden akan yaşları durdursa bile, kalbinin kıpır kıpır olmasını gizleyemiyordu. Sesinin titreyişi, kocasının kolları arasında sevinçten titreyen bedeni ile aynıydı. Yine bir endişeden, yükten kurtulduğu için seviniyordu, onun rahatlamasını yaşıyordu. Az evvel "onu" kaybetme korkusuyla tek başına kalmışken, şimdi dünyanın en büyük hazinesine sahip olmuş gibi hissediyordu.
Koşarken düşürdüğü eşarbı boynuna dolanmış, o halde kalmıştı. Saçlarına usulca konan öpücük ile başını kaldırdı Zeynep. Kocasının gözlerine gözlerini dikerek, adeta küçük bir bebek gibi mırıldandı. "Buradasın, ama bir daha gitme."
Cüneydin gözleri aynı şekilde dolmuştu, ağlamamak için kendini zor tutuyordu aslında. Kaç kere hastanenin önünde sabahlamıştı, kaç kez Zeynep'i göremeden, odasının karşısında geçirmişti günlerini? Kaç gününü, gecesini sadece bu kızı düşünerek harcamıştı? Hafif titreyen elini kızın saçlarında gezdirdi, kokusu kendi kokusuna çoktan karışmıştı. Karısının yüzüne kilitlenip kaldı öyle. Her baktığında bir çok düşünceler ile doluyordu aklı, bir çok hayaller kuruyordu onu izlerken. Ancak en çok da şu düşünceyle karşı karşıya kalıyordu, sonra da defalarca tekrarlıyordu kendince. "Seni senden çok seviyorum, senden habersiz." Lakin bir kez olsun dile dökmemişti düşüncesini. Belki de, tam da bu yüzden Zeynebin de aynı şeyi düşündüğünü hiç bilmemişti.
"Gitmeyeceğim.. senin istemediğin sürece gitmeyeceğim." Diye yanıt verdi.
Kızın biraz daha sakinleşmesini beklemişti Cüneyd. Kollarının arasından bırakmıyor, daha da sıkıca sarıyordu. Sanki bir anda, hiç beklemediği zaman, aniden yine ayıracaklarmış gibi. Sanki kollarının arasından kayıp gidecekmiş gibi korkuyordu artık adam. Hala Levent beyin bahçesinde duruyorlardı, ama genç adam biliyordu burada istenmediğini. İkinci kattan onları izleyen Meryem hanımın bakışlarını hissediyordu üzerinde. Öyle endişeli, öyle korku dolu.. Ama bunları aldırmamasının tek sebebi, başını göğsüne gömerek, kendini ona emanet eden kızdı. "Derdin sözü bitmez, ama ben buradan bugünlük götürmeye geldim. Bir tören yapılacak, refikam olarak en çok ihtiyaç duyduğum insan sensin."
"Tören?" Diye sordu kız başını kaldırarak. Şaşkındı, bu törende herkes yeni Mürşide biat edip, itimat edeceklerdi. Zannınca, çoktan olup bitmesi gereken bir şeydi. "Siz onu daha önce yapmadınız mı?"
"Sen olmadan yapılmasına gönlüm el verir miydi? O kazancın sefasını sürmek - en çok senin hakkın, sen olmasan bir manası olmazdı." İstemeyerek de olsa, Zeynep kendini adamın kollarının arasından çekti. Doğru yanlış demeden, uzun zamandır onun canını sıkan kaygısını dile getirmek istiyordu. Yorulmuştu artık bu ayrılıktan, birine yük olup kalmaktan.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Wicked game || CünZey
FanfictionCan o güzel yüzüne vurgun, neyleyim; gönül tatlı diline tutkun, neyleyim; can da gönül de sır incileriyle dolu; ama dile kilit vurmuşsun, neyleyim. Ömer Hayyam. - Bin hadi! - Dedi Cüneyd yüzünde ufak bir gülümseme ile. Genç kızın kalbi hemen şaşkınl...