12

25 3 21
                                    

uzaktadır her şey; gökyüzü, deniz.
her an peşimizden     koşan    gölgemiz,
özlenen 'liman'lar, yanan yıldızlar.

uzaktadır her şey, hep...
hep...

hep yakınımızdadır ölüm.

-

"gitmem lazım artık," dedi sakusa son bulaşığı da sudan geçirip yardım etmek istemiş atsumu'nun sağlam eline uzatırken. gözü küçük -kendi evine kıyasla küçüktü- salonunundaki pencerelerden birinden dışarıya bakıyordu ve havanın iyice kararmaya başladığını görmüştü.

kaç saattir buradaydı bilmiyordu.

sarı saçlı olan eline verilmiş olan bulaşığı, makineye dikkatlice yerleştirdi ve sakusa ellerini yıkarken ona baktı. "bugün kalmak istemez misin? yordum seni."

tırnaklarıyla avcunun içini kazırcasına yılarken "bundan zevk almamış gibi," diye mırıldandı kiyoomi. belli ki duymamış olan atsumu refleksle 'hı?' deyince göz devirdi. "hiç."

soruyu hala cevaplamadığı için sabırla bekleyen tezgaha yaslanmış atsumu'ya döndü sonunda elini kurulama işi bitince. "kalamam, başkalarının evi benim cehennemim." atsumu'nun bir yabancıyı bu kadar rahat yatıya kalmaya davet etmesinden onun yerine sakusa rahatsız olmuştu sanki, yüz ifadesi bas bas bağırıyordu bunu.

atsumu anlık olarak bozulan ifadesini derhal topladı ve sağlam kolunu dikkatlica alçılı kolunun altından geçirerek göğsünde birleştirdi. "eh, sen nasıl istersen." konuşurken omzunu silkmişti. sakusa bir şey demeden amerikan tarzı mutfaktan ayrılıp koltuklara yanaştı. çantasını girişteki dolaba asmayı üzerinde gördüğü tozlar yüzünden asla istememiş, salondaki tekli koltuklardan birini güzelce sildikten sonra montunu ve çantasını oraya koymuştu.

sarışın çocuk, sakusa bunları yaparken, girişteki dolabı silmenin daha kolay olup olmadığını sormamıştı.

kiyoomi siyah postacı çantasını alıp omzundan başının üstünden dikkatlica geçirip omzuna astı. ardından ceketini de giyindi ve saçlarını dikkatlica düzeltip arkasını dönmeden salondan çıkmak için adımlamaya başladı.

normal bir insan olsaydı veda ederdi ama sakusa ne normal bir insandı, ne de olduğu konumda atsumu'ya veda etmesini gerektirecek hiçbir şey görmüyordu. ayrıca kendisi normal olsaydı bile, oldukları durum asla normal değildi.

yine de arkasından seslenen çocukla, bunun zıttını düşünen birileri olduğunu anladı. "omi-kun!" çıkmak üzere mendiliyle kapının kulpunu tutmuştu ki, atsumu'nun sesiyle irkilerek arkasını döndü. tepki vermeden, tek kaşını kaldırarak baktı.

yuvarlak tutacağı olan tekli anahtarı sallayarak yanına yaklaşan sarışının ne yapmaya çalıştığını sorguluyordu. daha demin sessiz sessiz tezgaha yaslanmış gidişini izleyen çocuk, şimdi ne olmuştu da bu kadar hayat doluydu? "bakma şimdi durgunluğuma," diye gülümsedi atsumu. "bir dahaki gelişinde yine sevmeyeceğine emin olduğum şeyleri yapma potansiyelim var. sen iyisi mi bu yedek anahtarı al, rahat rahat gir çık. zaten genelde evde değilim ben."

ifadesiz yüzü, atsumu'nun son cümleyle bomba düşmüş gibi parçalanmıştı. "pardon." hayır, sory işareti yoktu burada. bu basbayağı, 'sen aptal mısın?' sorusu niteliğini taşıyan bir 'pardon'du. ses tonu ve bakışları bile yeterliydi bu cümle için.

belki size abartı gibi gelebilirdi ama kiyoomi, daha üvey ailesinin yedek ev anahtarına sahip değildi. ayrıca kim olursa olsun, yakın bir arkadaşı bile olsa, yedek anahtarı bu kadar rahat kimseye vermezdi.

üstelik tanrı aşkına! bu basbayağı saçmalıktı, atsumu ile tanışalı ne kadar olmuştu? daha üç gün bile olmamışken, atsumu nasıl bu kadar rahat güveniyordu sakusa gibi bir adama?

gözünün önünde sallanmaya devam eden anahtarı, değmemeye özenerek dikkatlice iki eliyle kendinden uzaklaştırmaya çalıştı. üst bedenini de istemsizce geriye itiyor, kapıya değmek üzere olduğu gerçeğini görmezden gelmeye çalışıyordu. ayrıca karanlık ortama rağmen ışıldayan gözler de cabasıydı, "miya, saçmalama." dedi baskılayarak. "tanımadığın birine bu kadar hızlı güvenemezsin."

"herkes böyle diyor," dedi atsumu inatla anahtarı uzaklaştırmazken. "ama dağ tırmanıcılarının başka şansı yoktur, yanındaki kişiye güvenmek zorundasın ve sen de şu sıralar yanımda olacak kişisin." yüzündeki gülümseme büyümüştü.

sakusa alt bedenini de geriye itmiş, sinirlenmeye başlayan ifadesiyle atsumu'ya bakıyordu. "bugün son değil miydi?" sarışın kaşlarını büktü, "bu kadar kolay kurtulacağını mı sanıyordun?" cümle karşısında kiyoomi alt dudağını ısırdı.

çantasına düşen metalin sesiyle düşüncelere dalmaktan son anda irkilerek kurtulmuş, masum masum gülümseyen atsumu'ya dehşet içinde dönmüştü. "sen... ne yaptın sen?" elleri titremeye başlamışken çantasına doğru iki elini de uzattı ve dehşet içinde çantasına bakmaya başladı. atsumu, aceleyle iki elini kavradığında, bu az önceki kirli anahtardan daha da fazla dehşete düşürmüştü zavallı adamı.

"dinle beni," dedi atsumu. "ben bıraksam da kita-san senin peşini bırakmaz, anlaştım onunla ben," sakusa'nın rengi git gide çekilen yüzü yüzünden sesi kısılırken devam etti. "senin işlerine engel olmaması karşılığınea ban-... omi-kun?" sonunda kaşlarını endişeyle bükmüş bir şekilde, bayılmak üzereymiş gibi görünen adama seslendi.

nefes nefes sakusa, "ellerin..." diye fısıldadı. atsumu anlamamış bir ifadeyle dudaklarına yaklaşırken, "ellerin, çek onları!" diye bağırdı sakusa ve atsumu sanki sıcak bir şeye dokunmuş gibi zıplarak kendini geriye çekti.

"beni önümüzdeki aya kadar aramasan iyi edersin." derken sakusa, atsumu'ya resmen düşmanıymış gibi bakmış ve zaten yeterince kirlendi ellerim demek yerine yandaki mendillerden birini koparıp çıkmıştı evden,

ardında dehşet içindeki bir yumurta kafalı bırakarak.

-

tek günde iki bölüm mü vaaolovfhhh 😉😉😉😱😱😱

aebebini söylim mi geliyoz ana konuya artık mmhh bi se şey dicem...

kurgu şemasını unutan tek yazar ben olabilirim PUAHAJWJWÖDKWŞÖX

bedenler | sakuatsuHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin