yırtarak geçiyor kalbimizden
hayatı da törpüleyen zaman.-
aslında sorabileceği çok şey vardı sakusa'nın, önünde tamamen mahcup bir şekilde oturan adama. bu soruların başını, "neden?" sorusu çekiyordu. bir sebebinin olup olmadığını öğrenmek, o an, kesinlikle kiyoomi'nin yapması gereken ilk şeydi.
yine de dudaklarından bu soru çıkmayı bir türlü beceremiyordu. nasıl çıkabilirdi ki? hissettiği düş kırıklığı, sormaya duyduğu isteğe karşı daha baskındı ve dudaklarını açtırmıyordu. zaten böyle olmuştu hep, ne zaman birine güvense yine başına bu gelmişti; hiçbir zaman yanında olunulan kişi olmamıştı, savaş meydanının yalnız kahramanı olmak onun kaçınılmaz rolüydü.
bu role sahip olmak çok da umurunda değildi, onu daha hayata başlamadan terk edip giden ailesi bile bunu ona adamış gibiydi neticede. sadece, yirmi küsur yıllık hayatının belirli -ve cidden çoğu kişiye göre önemli sayılabilecek- dönemlerini geçirdiği arkadaşının bir kez bile oturup konuşmadığı iki yabancı için onu sırtından bıçaklaması kırıcı olmuştu, konuşturtmuyordu.
"sakusa," sessizliğe katlanamamış olacak ki dağınık saçlara sahip suna söze girdi, "beni neden çağırdın?" duyduğu cümleyle gözleri irice açıldı ve gözlerinin tam içine bakmaya başladı. elleri titremişti sanki, bu kadar sinirli olması normal miydi? "neden mi?" diye sorarken sunarin'in karşısındaki koltuğa oturdu. sesi her kelimesinde daha da koyulaşıyor gibiydi, "bunu sana benim sormam gerekmez mi sunarin?"
biliyordu, karşısındaki beden bu soruyu ortamdaki gerginliği biraz da olsa azaltabilmek için sormuştu ama kiyoomi'nin böyle bir planı yoktu. hayatında olmadığı kadar gergindi, bir daha böyle olur muydu bilmiyordu bile ve bu gerginliğin dağılıp da içine bir dağ gibi yığılan onlarca duygunun arasına karışmasını istemiyordu.
sunarin, tilki gözlerini etrafta gezdirdi ve alt dudağını hafifçe dişledi. "açıklamazsan nasıl bilebilirim ki?" ellerini baldırlarının üzerine dayamış, parmaklarıyla oynuyordu. nefesini tuttu sakusa, sanki biraz sonra söyleyeceklerinin ağırlığı boğazına dizilmişti. "açıklamayı sen istiyorsun, öyle mi?" seğiren sağ kaşıyla mırıldandığında bakışlarını parmaklarına indirmiş olan suna, gözlerine döndü. seğiren adem elmasıyla derince yutkunduğunu anlamıştı sakusa. "evet," diye fısıldadı.
titreyen ellerini durdurmak için sarstığı bacaklarının arasına koydu ve bacaklarını birbirlerine bastırdı. diyeceği şeyleri toplayamıyordu, halen 'neden?' sorusu zihnini kaplıyor da olsa cümlelerinde yer edinemiyordu ve daha da kötüsü, açıp kapadığı dudaklarının arasından sadece verdiği nefesler çıkabiliyordu.
kıvırcık saçlarının her bir telini hissetmeye başladı aniden, alnında biriken minik su damlacıkları resmen onu daha da rahatsız hissettirmeye çalışır gibi akmaya başlamışlardı. seğiren kaşları, aynı bacakları gibi senkronize bir şekilde havaya kalkıp iniyorlardı. dudakları titriyor, dişleri istemsizce dilinin ucunu ısırıyordu ve avuçları ter içinde kalmıştı.
titreyen göz bebekleri odaklarını yitirip geri almaya başlamış, odak yitirme ve kazanma süresi yavaş yavaş açılmaya başlayınca kulakları da çınlayarak bu korkunç deneyime katılma kararı almıştı.
"kiyoomi?" duyduğu tanıdık ve ürpertici ses, sanki zihninin ötesinden bir cam fanusun içinden geliyor gibi boğuktu. bakışlarını sese çevirmeye çalıştıysa da nafileydi, çoktan nefesleri ve bakışları kontrolden çıkmıştı ve zihni sadece tek bir soruyla kaplanmıştı.
kollarından sarsılmaya başladığında, ellerden gelen iğrenti midesinin bulanmasına sebep oldu ve onu tutan her kim- veya neydiyse, acımadan itti onu.
zihni daha fazla bu korkunç hislere katlanamayıp yıldızlara karışmadan önce, sonunda, "neden?" diye sorabilmişti.
-
sakusa bak yoruyon beni.
bi de kulakligin sarji bitmese daha yazardim ama bitti gencler kb