[minific]
"ben bu semtin arkadaş canlısı örümcek-adam'ıyım. yardım etmek görevim, ahjussi."
spiderman!jungkook
•
THIS IS A TRANSLATION. The original story belongs to user bellamees on Archive of Our Own.
Bu hikaye bana ait olmayıp sadece bir çevir...
Oops! Bu görüntü içerik kurallarımıza uymuyor. Yayımlamaya devam etmek için görüntüyü kaldırmayı ya da başka bir görüntü yüklemeyi deneyin.
🕸️🕸️🕸️🕸️🕸️
"ah, olamaz"
hafif sıkıntılı ve yumuşak bir tonda duyulan kelimeler, yoongi'nin tenine doğru mırıldanılıp onu ürpertti. o ikisi — çoğunlukla öpüşüyorlardı. yoongi'nin yatağı onlar için çok küçüktü ve o an ikisi de doğru düzgün nefes almakta zorlanıyorlardı, kesinlikle öyleydi. jungkook gönülsüzce kendini geri çekerek, uzuvlarını yoongi'ninkilerden ayırdı. her yerinde kırmızılıklar vardı. "—örümcek duyuları mı?" yoongi, darmadağınık olmuş olan çocuğa kaşlarını kaldırarak sordu. karşısındaki çocuğun üstü çıplaktı. göğsünde pembe bir leke, vücudunun yanlarında kovalamış olmak zorunda kaldığı bir arabadan dolayı gerçek olan morluklar, köprücük kemiklerinde de çoktan solmuş olan iki tane hickey vardı. jungkook'un şiddetli adalet duygusunun, çoğu zaman — uykularını bölmesi, alışılmadık bir durum değildi.
"evet, ama bu farklı," yataktan çıkıp hızla pencereye doğru yürüdü jungkook. gökyüzünün tuhaf olan renk tonuna bakılırsa, neredeyse şafak söktüğünü tahmin ediyordu yoongi. "gerçekten farklı." ses tonunda bir miktar endişe duyuluyordu küçük olanın.
kanallar yanıp sönerek, duvarlarda farklı renk tonlarının oluşmasını sağlıyorlardı. jungkook sonunda bir şey bulduğunda hafifçe yatağa oturdu. görüntülerde, new york şehrine benzeyen yerin üzerinde, uzaydan yaklaşan devasa, yuvarlak bir madde ve buna inanamayan gözlerle bakan, korkmuş sivillerin yüzleri görülüyordu. "olamaz." yoongi de aynısını söyledi, ağzı aniden kurumuştu.
tam o sırada kapının kilidi açıldı, namjoon hızla içeri girdi. "hyung, sikeyim, uyan, uzaylılar geliyor—" jungkook ve yoongi'nin o an kesinlikle bir şeyleri saklayacak pek bir zamanları olmamıştı. namjoon olduğu yerde durdu, kapının arkasından kapanmasına izin verdi. gözleri bir yoongi'de, (hala yatakta ve çoğunlukla çıplak) bir jungkook'ta (yarı çıplak ve örümcek kostümü bacaklarını gizliyor) geziniyordu. sonra televizyona baktı (çok dengesiz bir kitap yığınının üzerine tünemişti), sonra tekrar jungkook'a ("yüce tanrım—"), sonra tekrar yoongi'ye ("güzel fizikçi çocuk aslında örümcek-adam") her şey çok hızlı gelişmişti. hem jungkook hem de yoongi bir anda rastgele sözcükler, bahaneler ve açıklamalar mırıldanmaya başladılar, ama namjoon televizyona dik dik bakarak onları durdurdu. "uzaylılar!"
jungkook üzerini giyinmeye devam etti. "gitmem gerekiyor, bay stark'la iletişime geçin siz, bir dakika pasaportum yok—" bir an için tedirgin göründü. "pasaportsuz seyahat edebilir miyim?" namjoon elini sabırsızca jungkook'a doğru sallayarak, o gerçekten örümcek-adam mı? diye mırıldandı ve ardından yoongi ona bir yastık fırlattı. "hyung, gerçekten— gerçekten gitmem gerekiyor."