🕸️🕸️🕸️🕸️🕸️
"sen," namjoon oldukça dramatik bir şekilde duraksadı. yoongi eriştelerini höpürdetmeye devam etmek için elinden geleni yapıyordu, yanakları her saniye açıkça kızarıyordu. "örümcek adamla churro randevusuna çıktın."
yoongi o an boğazına kaçan yiyecek parçasını öksürerek çıkarmaya çalışırken zorla yuttu. "o bir churro randevusu değildi," dedi, tekrar nefes alabildiğinde. "sana bundan bahsetmemeliydim."
"birlikte bir iş üzerinde çalışıyoruz." diye karşılık verdi namjoon, sonra sesini alçaltarak etrafına baktı. "riskli bir iş ama—"
"biz kötü bir şey yapmıyoruz." yoongi omuz silkti ve tabağından kalan çorbayı hızla midesine indirdi. "sen onu takip ediyorsun, ben fotoğraflarını çekiyorum, kârını da biz alıyoruz." diyerek boş tabağına iç çekti. "bazen en kötü senaryo hakkında çok fazla düşünüyoruz ama biz sadece insanız."
"varsaydığımız öbür dünyada ne tür bir cehennem kavramı varsa biz direkt oraya gideceğiz." dedi namjoon karamsar bir tonda. yoongi homurdandı ve tepsisini kenara koymak için ayaklandı. namjoon'un sınıfına daha yakın olan, üniversitenin kafeteryalarından birindeydiler. etrafları gelip giden insanlarla doluydu ve çoğunlukla hepsinin suratında yaklaşan sınavlardan dolayı bir endişe yer alıyordu. namjoon çalışmaya başlamıştı, haftalar önce başlamıştı. yoongi'nin odası kağıtlarla ve hiç katılmadığı psikoloji derslerinden kalma notlarla kaplıydı. "nasıl biri?" sorusu geldi namjoon'dan.
"çok genç" diye yanıtladı yoongi, kalabalık öğrenci grubunun arasında ilerlerlerken. "ergenlik döneminde olduğunu düşünüyorum."
"toplumumuzda gençlerin neredeyse hiç isyan etmediğini düşünürsek, genç yaşta olması pek olası değil," geleceğin psikoloğu kim namjoon'un arada ortaya çıktığı anlardan biriydi o an ve yoongi buna gözlerini devirerek gülümsemişti. "sadece söylüyorum, her zaman öyle olmuyor—"
o sırada sonra yoongi, jeon jungkook'u fark etti; jungkook, onu olduğundan daha geniş gösteren büyük, eski, kırmızı bir kazak, omzundan sarkan bir sırt çantası ve dudaklarının arasında ısırılmış bir pipetle orada duruyordu. jungkook'un çok güzel göründüğü gerçeği o an yoongi'nin suratına çarptı. kızların çoğu ona bakıyor ve yanından geçmeye çalışıyorlardı. ne zaman kolları çarpsa jungkook bolca özür diliyor ve yoluna devam ediyordu. saat öğle vaktini geçmiş olmasına rağmen hafif uykulu görünüyordu. namjoon hâlâ bir şeyler anlatırken jungkook, başını kaldırıp yoongi'nin meraklı gözleriyle buluştu ve bir gülümseme yüzünü aydınlattı. "sunbae!" diye seslendi, el sallayarak. yoongi kızların bakışlarını üstünde hissederek gözlerini kırpıştırdı ve emin olmak için bir anlığına o tarafa doğru baktı.
"hey," jungkook hızlı adımlarla onlara doğru yürürken sesi biraz zayıf çıkmıştı.
"öğle yemeği için ta buraya kadar geldiğini bilmiyordum." jungkook'un ses tonu tuhaf bir şekilde tanıdıktı, sanki birbirlerini bir süredir tanıyorlarmış gibiydi. daha önce yalnızca bir kez konuşmuşlardı. "ben— " her ikisinden de cevap gelmediği için kızarmış bir şekilde duruyordu jungkook. namjoon'a döndü ve "merhaba, ben - ben jungkook." diye kendini tanıttı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
seven inches from the midday sun | yoonkook
Fanfiction[minific] "ben bu semtin arkadaş canlısı örümcek-adam'ıyım. yardım etmek görevim, ahjussi." spiderman!jungkook • THIS IS A TRANSLATION. The original story belongs to user bellamees on Archive of Our Own. Bu hikaye bana ait olmayıp sadece bir çevir...