"O pis barbar!"
Joshua yatağın boş tarafında otururken elinde ki ıslak bezle prensinin yüzünü ve vücudunu ıslatmakla meşguldü. Kuzey perileri için her durumda soğuk, sıcaktan daha iyiydi.
Nazik ve iyi kalpli prensinin nasıl böyle bir muameleye maruz kalabildiğini aklı almıyordu. Yapabilseydi Jaehyun denen o iğrenç orku öldürürdü.Yeosang'da Yuta'nın ayaklarının hemen yanında oturuyordu ve ağlarken onun ayaklarına masaj yapmakla meşguldü.
Burun çekme sesleri ve hıçkırıkları odada ki en sesli gürültüydü.Joshua iç çekti ve arkadaşına baktı.
"Ağlamayı kes artık Yeosang."Yeosang titreyen dudaklarını birbirine bastırdı ve Joshua'nın yüzüne baktı. Hiçbir şey söylemeden prensine çevirdi bakışlarını. Onun solgun güzel yüzünde oluşmaya başlamış koyu renkli çürüğe baktı ve yeniden ağlamaya başladı. "Bu başına gelirken ne kadar korktuğunu tahmin edebiliyor musun Shua?"
Joshua bunu tahmin edemiyordu.
Sıradan periler bile birbirlerine nazik ve kibar davranırdı. Yuta üstelik bir prensti. O bebekliğinden bu yaşına kadar el üstünde tutulmuş ve yalnızca şımartılmıştı.
Ona kral babası bile sesini yükseltmezdi, vurmak orada dursun.İkili konuşmaya devam ederken Jaehyun içeriye girdi. Endişeli ve sanki biraz da korkmuş görünüyordu. Bakışları büyük yatakta ki üç küçük peri de gezindi ellerinden birini kaldırıp ensesinde ki saçları çekiştirdi.
"Henüz uyanmadı mı?"Joshua ona çatık kaşlarla, yeosang ise korkuyla bakıyordu.
İkisi de cevap vermedi. Jaehyun onların prensi değildi. Hizmet etmeleri gereken tek kişi nazik Prensleri Yuta'ydı."Hekim bir şeyi olmadığını söyledi. Neden uyanmıyor?" Melez prens yeniden sordu. Biraz önce cevap almamış olması umrundaymış gibi görünmüyordu. Hekim günlerdir düzgün beslenmemesinin, hem de darbenin etkisiyle, üstelik çok korktuğu için bayılmış olabileceğini söylemişti.
"Uyandığında sizi görürse yeniden korkabilir. Odadan çıkmalısınız."
Joshua söyledi iğneleyici bir ses tonuyla. "Biz prensimizle ilgileniriz."O sırada Yuta etrafında olan şeyleri algılamaya başlamıştı. Bilinci açılıyordu. Gözlerini açar açmaz Joshua'yı gördü. Sonra da ileride ki Jaehyun'un gözlerini yakaladı, yüzünde ki endişe ve şaşkınlık okunuyordu.
Jaehyun yatağa doğru bir adım attığında Yuta sızlandı. Joshua hemen Yuta'nın etrafına sarıldı ve onu kendisine doğru bastırdı.
"Lütfen gidin." Melez prensi kastederek söylendi.Jaehyun'un kaşları çatıldı ve yatağa çıktı. Joshua'nın canını yakmayı umursamadan onu eşinden ayırdı.
Küçük periyi kucağına çekti.
Burnunu Yuta'nın boynuna, çenesinin altına gömüyor, geri çekilmeden önce dudaklarını oraya bastırıyordu.
"İkiniz de çıkın odadan"
Jaehyun sert bir ses tonuyla söyledi.İkili itaat edip odadan çıktı. Daha doğrusu Yeosang Joshua'yı sürükledi.
Jaehyun Yuta'nın yanağını kavradı, onu en değerli şeyiymiş gibi nazikçe tuttu. Yuta ağlıyordu.
Jaehyun'un yüzü sayısız duyguyu yaşıyor gibi görünüyordu. Korku, endişe, sevinç… her şey bir anda ve Yuta kocasının yapabileceği pek çok ifadeden herhangi birini kaçırma korkusuyla gözünü kırpmaya cesaret edemedi.
Jaehyun'un iri kolları arasında otururken kendini güvende hisetti. Kalbi kırılmıştı ve canı yanıyordu ama ilacı da yalnızca kocasıydı sanki."Yuta." Jaehyun fısıldadı. Büyük ve nasırlı eliyle Yuta'nın yumuşacık saçlarını yüzünden geriye yatırdı.
Onun yaşlarla ıslanmış mor renkli şirin gözlerine ve kendi vuruşuyla lekelenmiş gerçeküstü güzellikte ki yüzüne. Evet, peri prens hala Jaehyun'un gördüğü en güzel şeydi.
Sanki gerçek değildi ve Jaehyun'un hayal ürünüydü.
"Üzgünüm.. üzgünüm canım. Benden nefret edebilirsin, bunu yapmamalıydım. Özür dilerim."
Daha önce yaptığı hiçbir şeyden pişmanlık duyduğunu hatrlamıyordu. Hiç kimseden özür dilememişti.Yuta'nın küçük bedeni kollarına yığıldığında daha önce hissetmediği bir korku içini kaplamıştı. Ne yaptığının farkına varması birkaç saniyesini aldı.
Nadir bir mücevher kadar hassas ve değerli eşine bunu nasıl yapabilmisti?
Fakat şimdi kendini daha da kötü hissetti. Yalnızca saatler önce kendisine bakan o sevimli parlak gözler şimdi korkuyla bakıyorlardı.Yuta yalnızca sızlandı. Onunla konuşmak istemiyordu. Ama kocaman vücudunun kendini güvende hissettiren ağırlığına da hayır diyemezdi.
Bu yabancı ülke de sahip olduğu tek şey Jaehyun'du. İki hizmetçisini saymazsak."Ben.." sesi Yuta'nın göğsünü sızlatacak bir sıcaklıkla dolu.
Jaehyun başını öne eğdi, burnunu Yuta'nın boyun girintisine soktu, yumuşacık teninde mırıldandı.Ardından geriye çekilip tekrar yüzünü, biçimli burnunu, kaşlarını, uzun kirpiklerinin altındaki güzel gözlerini inceledi, sonra eğilip dudaklarını onunkilere bastırmaya yeltendi, vücudundaki duygu kasırgasını zapt edemiyordu.
Yuta sızlanıp elini kaldırdı ve Jaehyun'un kendisini öpmesine engel oldu.
"Üzgünüm bir tanem."
Yuta'nın somurtkan yan profiline bakarken iç çekti. Çıkarlar ve kötülüklerin kol gezdiği karanlık hayatında ki renkli tek şey, sevimli küçük perisi. Yuta, onun eşi.
Jaehyun o sevimli ışık saçan küçük periyi böyle bozduğu için kendini cezalandırmak istiyordu.Jaehyun
Yuta olsam Jaehyun'u yataktan aşağıya tekmelerdim bu arada🐈
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Melez 'YuJae 🔞
FanfictionPeriler büyülü yaratıklardı, diğer tüm ırklarla çiftleşip çoğalabilen nadir bir tür. Çok fazla saldırıya uğrayıp avlanmalarının sebebi de temel de buydu. İşte bu yüzden Peri Kral, Ork prensi ile bir anlaşma yaptı. Değerli tek oğlunu onunla evlendire...