1. BÖLÜM

104 28 52
                                    

Tanrı, affedendi, günahları bağışlayandı. Lakin yarattıklarından en başta şeytan buna karşı çıktı ama bu ikisini bozmadı. Bozan kişi vardı, herkesin korktuğu biri. O kişi;

Azraildi.

Azrail, affetmezdi, canı alırdı. Vakit geldiğinde; ne bir saniye fazla, ne bir saniye az yaşanmasına müsade etmezdi. Sevdiklerimizi, bu hayattan koparmakla kalmaz, bizden de koparır, bizi de onlarla götürürdü. Bu yüzden Azrail'i sevemezdik.

Ama bir de olaya geniş bakalım.

Azrail'i de yaratan Tanrı'ydı. Ona bunu veren yine Tanrı'ydı. Tanrı, herkese bir görev verdi; insanlara ve cinlere ona itaat etmesine, şeytanın karşı çıkmasına, meleklerin koşulsuz şartsız secde etmesine, İsrail'e sûra üflemesini, Mikail'e doğa olaylarını, Cebrail'e vahiy indirmesini ve Azrail'e ise can almayı. Hepsini Tanrı dileğiyle gerçekleşmişti.

Bu görevlerden en ağırı, Azrail'e verilmişti. Tanrı, en ağır görevi Azrail'e vererek kenara çekilmişti.

Bu yönden Azrail'e benziyordum.

Bir benzetme yapmam gerekirse; geçmişim, Tanrı. Ben, Azrail'dim.

Geçmişim beni bu hâle getirmiş, ardından kendini kadere saklanmıştı, oratada ise ben kalmıştım.

Geçmişim, beni yaratan, şekillendirendi. Tanrı'nında görevi buydu. Ben ise geçmişinin yönlendirmesiyle şuanki halimi almış, itaat etmiş, ayak uydurmuştum. Azrail'inde görevi buydu.

Görevler, yeminler, sözler yerine getirilmek zorundaydı. Ben ise Azrail'dim. Görevim, yeminim can almaktı, hayattan koparmaktı. Hakkını vermem lazımdı.

Saatin kaç olduğuna karşı bir tahminim dahi yoktu, bilmem fazla mühim değildi zaten. Asfalt yol arabanın altından kayıp gidiyordu, hızlıca. Gece bütünüyle rengine bürünmüştü. Geçtiğim yoldaki hiçbir sokak lambası çalışmıyor, ay kendini göstermiyor, yıldızlar inciliğini kaybetmişti. Bunu bozmamak adına araba farlarını açmamış, zifiri karanlıkta arabayı sürüyordum.

Hava soğuktu, gece fazlasıyla sessizdi. Bu sessizlik, cenazelerde olurdu. Gece susmuştu, melekler ise ağlıyordu, Azrail ise iş başındaydı.

Ayazın gönderdiği soğuk, sert rüzgar ile aralıklı pencereden yüzüme, saçlarıma ve ruhuma çarptı. Azrail'in içi titredi ama kimseye acımadı. Buz gibi bakışlarım, yolda değildi, hiçbir yerdeydi. Aklımdaki sesler, düşünceler sabit bir noktaya bakmamı engelliyordu. Sıkıntılı dolu bir nefes verdim sıkkınlıkla,  bir yanda da önüme gelmemesine rağmen arkaya attığım saçlarımın köklerini çekiştiriyordum. Aralıklı açık olan pencereni tamamen açtım ve cebimden sigaramı ve çakmağını çıkardım. Sigarayı dudaklarımın arasına alırken arabayı sol elimle sürdüm ve sağ elimle sigarayı yaktım. Sigara tuşunca çakmağımı tekrardan cebime sıkıştırdım, eş zamanla iki duman içime çekip salmıştım. Hızla içime çektiğim nefeslerle sigaram çabuk bitmiş, ikincisine de hızla başlayıp bitirmiştim. Üçüncü sigaramı yakarken giydiğim boğazlı elbisemi boynunu çektirmeye başladım, nefes alamıyordum.

Açık pencereden esen soğuk rüzgar, vücudumu ve düşüncelerimi hissizleştirirken içtiğim üçüncü sigaram ise düşüncelerimi silikleştiriyordu. İyi geliyordu. Üçüncü sigaram da bitince yeni bir tane daha almak için kutuma eğildim, kalmamıştı. Gergince boynumu kütlettim ve tek duam, düşünmemekti. Önümedeki traik lambası kırmızı yanınca durdurdum arabayı. Normalde durduramazdım, köklerdim gazı lakin bazen durmak lazımdı, soluklanıp düşünmek lazımdı. Bende aynen öyle yaptım.

GEÇMİŞİN GELECEKTİ İZİHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin