3

12 3 6
                                    

Gece öpüşmek üzereyken çocuğun omzuna sızdığımı, beni eve bıraktığındaysa çantamda anahtar bulamayınca yine beni kendi evine getirdiğini öğrenmiştim. Hiçbir şey olmamış gibi, sıfır mahcubiyetle de ondan kıyafet isteyip üzerimi değişmiş ve yatağını çalarak mışıl mışıl uyumuştum.

Harika.

Israrla kalmam için dil döktüğü kahvaltısını hazırlarken içimi rahat ettirmek için aramızda nelerin geçtiğini anlatıyordu şimdi. Ben de kesik kesik hatırladığım sahnelerle onun anlattıklarını birleştiriyordum.

"Ama kabul et, çok tatlıydın." Omleti çırparken gözleri parlayan bir insan evladı gördünüz mü bilmiyorum ama ben şimdi görüyordum. Utanç içinde yerin dibine girmek istememe engel oluyordu bu heyecanı. He anlat hayatım, nasıl tatlıydım sana evinde rahat vermezken?

"Ay gerçekten tekrardan özür dilerim Ömer, üç yudumla sarhoş olduğumu bilmeme rağmen içtim ve bu tamamen benim sorumsuz..."

"Sorumsuzluk dediğin şey, gece uyuyabilmemi sağladı." dedi, omleti tavaya dökerken. Kızmış yağın çıkardığı hışırtı sesleri, uyku probleminin olup olmadığına dalıp gitmemi sağlıyordu. Ne sorunu var, nelerle boğuşuyor ve tam olarak kim, deli gibi merak ediyordum.

Bana dönüp gülümsedi. "Sen ne dersen de, dünyanın en eğlenceli gecesiydi ve senin bu halini görmek bende tarifini edemediğim duyguları isimlendirmeme yardımcı oldu."

Oh, harika. Bu kadar açıkça kendini ifade edebiliyor olması, yüzüne alık alık bakmama sebebiyet veriyordu.

"Ben," diyebildim en sonunda. "çok teşekkür ederim, gece boyu göz kulak olduğun için." Bilseydi onun tarif edemediği duyguları üç gündür en yoğun şekilde yaşadığımı... Ondan daha fazla eriyip gittiğimi... Bunları benden üç günde duyamayacağını biliyor olmalıydı ki sadece karşıma oturup çay doldurmaya başladı.

"Yapmam gerekeni yaptım," deyiverdi, çayın demini sorgulayarak işaret ederken. "Açık içiyorum."

"Demli içme zaten, kansızlık yapar."

"Evet evet, yakın arkadaşım var, Ilgın. Onu da her çay içişimizde uyarıyorum böyle ama ısrarla demli içiyor. O ne öyle, acı acı?"

Bir şeyler yerken gülümsüyordu o da. En alakasız yerden çıkmasına rağmen zamanın ne çabuk geçtiğini anlayamayacak kadar akmıştı sohbetimiz. Bu çok hoşuma gitmişti çünkü konuşmadan bana baktığında gerginlikten bayılacak gibi olmak beni fazla yoruyordu ve sohbet ederken bunun verdiği gerginlik uçup gitmişti.

Her şey için teşekkür edip evime gittikten sonra, bir tur da çilingir tarafından dolandırılmıştım. Neyse ki diğer her şey yolundaydı. Hoşlandığım beyle görüşüyordum ve partinin sabahında işe gitmeme gerek yoktu, bugün cumartesiydi.

Böyle denk gelmesine de şükrediyordum ayrıca. Sabah Ömer'in odasında uyandıktan sonra işe gitmek ve ilk iş Gaye'nin yüzüne günaydın demek en son isteyeceğim şey bile değildi çünkü.

Olayları eksiksiz, tam haliyle anlatmam gereken bir adet meraklı arkadaşa sahip olduğumu hatırladıktan sonra Ilgın'ı görüntülü aradım. O anlattıklarımı analizlerken, kahvemi yudumluyordum.

"Yani şekerim, adam iyi hoş, çok da hoşlanıyor senden, belli ama bu Pelin olayı bana pek bir garip geldi. Ne bileyim, Sevda'ya birine benzetmişsindir demeler ama Pelin'i yakından tanıması..."

"Kız, adam açıkladı ya kayıp şu an diye. Belki Sevda bunu bilmediği için bir şey demek istememiştir."

Dudak kıvırdı. Benim aklımda ne kadar şüphe kalmamış olsa da Ilgın'ı tatmin etmeyen bir şeyler olduğunda diken üstünde durma gibi bir huyum vardı ve bu hiç hoş değildi. Huyum kurusun yani.

GecikmeHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin