Ömer'in yüzümde gezdirdiği elini takip ediyordum. Yüzümü ne kadar turlarsa turlasın, bunu yapmaktan sıkılmıyordu. "Gözünün altındaki ben," Bahsettiği kısma küçük bir öpücük kondurdu. "...en güzel imzan olabilir."
Sırıttım salak gibi. Beni ulaştırdığı haz duygusunu aşmak saatlerimi almıyormuş gibi bir de bu aşık bakışlarıyla baş etmeye çalışıyordum. Kollarının altında olmak bile yetecekken onunla birbirimizi sevmek yaşadığımı hissettiriyordu.
Hastaneden çıkalı dört gün olmuştu ve iş yerine covid kaptığımı söylediğim bir telefon açarak sağlık raporu göndermiştim. Eğer sevgiliniz her yere ulaşabilen bir üniformalıysa bunu elde etmek çok da zor olmuyordu.
Sevgilim diyordum. Farkında değildim ama çoktan ondan ayrılamayacak kadar bağlanmıştım ona.
"Bir şeyler yiyelim mi sevgilim?" Saçlarımla oynuyordu şimdi de. İlk öpücüğümüz bu ilişkinin başlangıcı olmuştu ve bu dinamikte ikimiz de bunun farkındaydık.
"Yiyelim." dedim, kollarının arasından çıkıp kalkarken. Artık başım acımıyordu ve doktor, röntgenlerimin temiz çıktığını söylemişti. Kafayı yedirtecek gibi hissettiren tek şeyse, boynumda olması gereken ama puf olup uçan yara iziydi.
Elime ilk geçen tişörtü üzerime çekerken aynada kendimi izliyordum. Ömer'in eski sevgilisi sanıldığımı zannettiğim güne gittim. O gün, sandığım ama doğru olmayan birçok şey beni bu noktaya getirmişti. Hayatımın aşkıyla karşılaştığımı düşündüğüm yerdeyken hayati tehlikemin olması da alışkın olduğum bir durum değildi ve karşımdaki Kardelen'e yapacak bir açıklama bulamıyordum. Görüntüsü hâlâ aynıydı ama kafasındaki sorular daha çeşitli ve cevaplaması zor şeylerdi.
"Nohut ısıtayım mı güzelim?" İçeriden seslenen Ömer'e koştum hızla. Şimdiye, sevdiğim her şeyi teker teker öğrenmişti ve akşamdan ısladığı nohut, bana gösterdiği en güzel sevgi diliydi. Ona heyecanla kafa sallarken gülmeye başladı. Üzerimde mini elbise gibi duran tişörte gülüyordu.
Gelip beni belimden kavrayıp kucağına aldığında kıkırdamaya başladım. Boynuna gömülüp sarılırken beni bir anda tezgâha bırakıp ellerini yanıma yasladı. "Ne yapacağım ben seninle böyle?"
"Seni bilmem ama ben utançtan yerin dibine gireceğim şimdi." Onu kendimden ittirmeye çalışmalarım başarısız sonuçlanıyordu, kuvvetli bile yaslandığını düşünmüyordum ama hâlâ buradaydı elleri.
"Utanmanı yerim senin." deyip boynumu öptü. Burun kıvırdım. "Ben nohut yemeyi tercih ederim."
"Acıkmışsın bayağı, doydun sanıyordum oysa." Salak salak sırıttığı için koluna vurmamla benden kaçarak ocağın başına gitmişti. Şimdiye kadar bana yemek yapan biri hayatımda olmadığı için hazır yemeğe oturmanın güzelliğini hiç tatmamıştım. Meğer ne çok seviyormuşum benim için hazırlanan yemeği... Ömer sayesinde öğrenmiştim bunu sevdiğimi.
Karnımızı doyurduktan sonra Ömer işe gitmiş, bense Pelin Dağdelen araştırması yapıyordum. Dört gündür bu akşam saatlerinde onu Google'da aratıyordum ancak Serkan Ufukoğlu'nun adının geçtiği skandal dışında bir şey çıkmıyordu. Serkan Ufukoğlu bu olaydan sonra Amerika'ya taşınmıştı ve geriye döndüğüne dair hiçbir bilgi bulamamıştım.
Yüz defa okuduğum başlığı tekrar okudum. Serkan Ufukoğlu'nun Beklenmedik Bebeği.
Bir bebekleri olduğunu gizli tutamamışlardı. Makalelerin hiçbirinde Pelin'in fotoğrafı yoktu ama isminin bulunması bile başının belaya girmesi için yeterdi.
Gözlerimi kapadım. Canım aşırı sıkılsa da bünyemin alışkın olmadığı kaotik olaylar yüzünden hiçbir şey yapmamayı tercih ediyordum. Yine de bu işin sonunun nereye gideceğini bilmemekten nefret ediyordum.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Gecikme
Mystery / ThrillerGörmezden gelip halının altına ittirmeye çalıştığım tüm hislerim koca bir dağ olup yoluma çıktığında bile bunu önemsemeyip yoluma devam etmek en büyük hatamdı. Yaşadıklarımı kategorize etsem cafcaflı bir romantik komedi çıkacağını düşünürken avucumu...