Bir uyarıyla mı yoksa bir tehditle mi karşı karşıyaydım anlamıyordum. Evan benden şüpheleniyor muydu yoksa sadece güvenmiyor muydu bilmiyordum. Yanlış bir şeyler yapmamdan korkuyor olması bunu istemediğini bana güvenmek için çabaladığını gösteriyordu. Ona içinde olduğum bu şeyde yanlış bir şey yapmadığımı söylemek isterdim. Ancak bunu söyleyebilmem için benim de ona güvenmem gerekiyordu.
"Beni tehdit mi ediyorsun?" diye sorduğumda hala aramızdaki mesafeyi açmış sayılmazdı. Çok yakınımda olmasına rağmen bundan kaçamıyordum.
"Seni uyarıyorum." dediğinde tam olarak ikilemini yaşadığım sorgudan kurtardı beni. Bariz bir şekilde bana güvenmiyordu. Ama ona benden şüphelenmesini sağlayacak bir sebep vermemiştim. Hislerden bahsedip duruyordu, onlara çok mu güveniyordu?
"Bir insan nasıl oluyor da hislerine güvenerek uyarma ihtiyacı duyuyor. Şüphelenmesine sebep olacak herhangi bir şeye şahit olmadıysa uyarması normal mi?" Onun tam olarak ne hissettiğini anlayabilmek için sorgulamaya başvurdum ama hiçbir şekilde anlamamı sağlayacak bir mimik takınmıyordu.
"Bana güvenmiyorsun." dediğimde gözlerime bakmaya devam etti.
"Sen güveniyor musun?" Bir soru cümlesinden oldukça uzaktı. Ona güvenmediğimi biliyordu, bunu yüzüme vururken ona sunduğum bakışlarla kendini ona güvenmediğime ikna etmişti.
"Sana ve halkına sorun çıkaracak hiçbir şey yapmam. Buraya barış için geldim, neden antlaşmayı riske atacak bir şey yapayım ki?" Evan sanki bunu daha önceden düşünmüş de, öyle olduğu sonucuna vararak kendini ikna etmiş gibiydi. Ama buna rağmen bir şeylerin ikna olması konusunda onu zorladığını görebiliyordum. Beni Sonya ile ormanda bulduğunda ona gayet inandırıcı bir sebep vermiştim. Gecenin bir vakti neden dışarı çıktığıma dair bir şüphe tanesi bile bırakmadığıma emindim. Öyleyse onu bu kadar tetikleyen neydi?
"Haklısın, bu çok riskli bir hamle olur. Hata yapmayacak kadar zeki görünüyorsun." Geri çekilip başındaki şapkayı çıkardı ve üzerinde toz olmamasına rağmen onu yine de hafifçe bacağına vurarak temizleme ihtiyacı hissetti. Gözleri ben eylemlerini takip ederken üzerimdeydi. Hâlâ kelimenin tam anlamıyla şüphelerini ortadan kaldırdığımı söylemek zordu.
"Teşekkür ederim," dedim ciddi bir ifadeyle. "Hoş bir iltifattı." Evan dağınık saçlarını eliyle yeniden karıştırıp şapkayı başına taktığında bana dikkatli bakıyordu. Gözlerimi inatla gözlerine diktim. Konunun üzerinde durur, tüm ciddi ifademe rağmen ona kızgın olduğumu görür ve buna yönelik bir şey söyler sanıyordum ama öyle olmadı. Kimi zaman da sahiden beni umursamıyormuş gibi hissettiriyordu.
"Saraya birlikte gidelim. Buradaki işim bitti." dediğinde zihnimin bir yanı bana güvenmediği için beni bozulduğuma ikna etmeye çalışıyordu. Neredeyse sese kulak asıp bunu belli edecek bir tepki verecektim ama kendimi tutmayı başardım. Ondan bir şey gizliyor olmam yanlış bir şey yaptığım anlamına gelmezdi ki, hala ne diye benden şüpheleniyordu? Ne diye güvenmiyordu? Tanrı aşkına! ben de ona güvenmiyordum, onun bana güvenmemesinden daha normal ne olabilirdi.
Yine de bu iç çatışmayı önleyemiyordum işte. Onu ikna etmek isteyen bir yanım vardı ancak bu da karşılıklı güvenle gerçekleşirdi. Bana güvenmesi için ona güvenmem gerekiyordu.
"Olur gidelim." dedim sakin bir sesle. Son kez dönüp Greyna'nın gövdesini okşadım ve dışarı çıktığımda Evan demir kapıları kapattı, ben de onu izledim.
Bir anda ona bu işi ne kadar yakıştırdığımı fark ettim. Kral üniformasının içinde nefes kesici bir asalete sahipti ama gündelik bir tarzda sevdiği bir işi yaparken büründüğü ciddiyet de aynı derecede hoştu. Ona dair bu detayların kafamı meşgul etmesini ve düşüncelerime girmesini hep sorgulayacaktım sanırım.
![](https://img.wattpad.com/cover/360079909-288-k668702.jpg)
ŞİMDİ OKUDUĞUN
LUNA : Yıldız Çiçeği
FantasyLuna, Novindus Kıtasında eğitim vermektedir. Ülkeler arasında yıllardır korunan bir ittifak mevcut olsa da, o annesinin de defalarca dile getirdiği gibi bir savaşçı olmaktan gurur duymuş, gelebilecek herhangi bir ihanete karşı halihazırda beklemişti...