"S-siktir'"
Şaşkınlıktan ve korkudan tek tepkim bu olmuştu."Şştthh! Küfür sana hiç yakışıyor mu güzelim?"
Ben şaşkınlıkla ona bakarken o rahat bir tavırla bana doğru bir adım attı ve kafasını bana doğru eğdi. Kimdi bu?
"S-sen, sende kimsin?" Geriye doğru bir adım attım.
"İsmim Derin, güzel Sahya'm. Ama bunları burada konuşmasak daha iyi olur"
İsmimi nereden biliyordu?"İsmimi nereden biliyorsun sen?"
"Seninle ilgili her şeyi biliyorum bebeğim, ama içeride konuşsak senin için daha iyi olur gibi"
Doğru söylüyordu. Böyle bir mahallede kapının önünde konuşamazdık."G-gel" dedim ve onun yanından geçerek salona doğru yürüdüm. Arkamdan gelen ayak seslerini duyuyordum.
Salona girdim ve herhangi bir koltuğa oturdum. O da salona girdi, tam yanıma oturdu. Dizlerimiz birbirine değiyordu. Koltukta biraz yana kaydım ve en sonuna oturdum. Kafasını kaldırdı, dikkatlice yüzümü incelemeye başladı.
"Beni incelemeyi kes de, kimsin, beni nereden tanıyorsun onu anlat"
"Sakin ol, bunların hepsi bir anda anlatılacak şeyler değil"
"Ne demek değil ya?! Anlatacaksın! Sadece ismini söyledin! Seni tanımıyorum ve yabancı biri salonumda oturuyor şu anda!"
Gözlerimin en içine bakıyordu. Ben de onun gözlerinin içine baktım ve bir duygu geçip gitti gözlerinden.
"B-ben.. ben yabancı değilim"
Sesi mi titremişti? O alaycı tavrından eser kalmamıştı. Yabancı değilim diyordu, ama ben onu tanımıyordum ki.
"Ama ben seni tanımıyorum, nasıl yabancı olamazsın?"
"Tanıdık bir yabancı."
Ne diyordu bu? Saçmalamaya devam ediyordu, delirecektim!
"Saçmalamayı kes artık! Ne istiyorsun benden!"
"Seni."
"Beni mi!? Kimsin ya sen!"
"Koruyucu meleğinim. Tek aşkınım. Seni almaya geldim."
Ne diyordu bu adam?! Şizofren falan mıydı?! Kesinlikle kafasında bir sorun vardı!"
"Şizofren değilim, ama kafamda bir sorun olduğu doğrudur"
"S-sen nasıl?"
"Zihin okuyabildiğimi söylemeyi unutmuş muyum? Üzgünüm. Ama ciddiyim gitmemiz gerekiyor."
"Nereye ya nereye! Gitmiyorum ben seninle bir yere! Tanımıyorum ben seni be! Anlamıyor musun?!"
"Anlıyorum! Anlıyorum ama anlatacak vaktimiz yok! Bu gece gitmeliyiz!"
"Delireceğim ya! Oğlum gitmeyeceğim seninle diyorum! Niye acele ediyorsun bu kadar!"
"Peşimizde bazı kötü adamlar var! Anladın mı! İster iste ister isteme gideceğiz! Dünya çok tehlikeli!"
"Çocuğa anlatır gibi anlatma! Kötü adam ne!"
"Çocuk gibisin de ondan!"
"Sen de delinin tekisin!"
İkimizde ayaktaydık, yüzlerimiz birbirine çok yakındı ve sinirli sinirli nefes alıyorduk.
"Bu gece buradan gideceğiz, ve ben gittiğimiz yerde sana her şeyi anlatacağım! Tamam mı?"
Kafamı geriye çekmiş, sakinleşmeye çalışırken ikna olmamış bir şekilde ona bakıyordum.
"Bak güzelim, yemin ederim ki her şeyi öğreneceksin! Ama ne olur benimle gel, beni tanımıyor bana güvenmiyorsun biliyorum. Ama burası çok tehlikeli. Ben de daha fazla kalamam burada. Sende benimle gelmek zorundasın!"
Koltuğa oturmuş, başını ellerinin arasına almış ve çaresizce açıklama yapmıştı bana. Yalan söylüyor gibi durmuyordu ama kimseye güvenmemeliydim, bunu biliyordum. Dünya çok korkunç bir yerdi, bir güvendiğiniz bin bıçak batırıyordu sırtınıza.
Ama ne kaybedecektim? Zaten çok kötü bir durumdaydım. Kimsem yoktu ve bir başıma çabalayıp bir bok olmamasından bıkmıştım. Merhamet duygum bastırıyordu. Nefret ediyordum bu duygudan ama insandık ve ne yaparsak yapalım bazı duygulara asla engel olamazdık. Kararsız gözlerle karşımdaki çaresiz adama baktım.
"Peki" sesim çok zayıf çıkmıştı.
Adam hızla kafasını kaldırıp gözlerimin içine baktı. Şaşırmıştı kabul etmeme. Korkuyordum, hem de çok korkuyordum. Hiç tanımadığım bir adamla hiç bilmediğim bir yere gitmeyi kabul etmiştim. Ne yapıyordum ben? Kafam allak bullaktı.
Yavaşça koltuğa oturdum. Kafamı adama çevirdim, hâlâ bana bakıyordu.
"Eee? Nereye gideceğiz?" Dudakları aralandı ve ağzından güler gibi bir nefes çıktı. İlk başta kıyameti kopartıp şimdi sessizce kabullenmem komik gelmişti belli ki ona.
"Zifir'e"
ŞİMDİ OKUDUĞUN
ISSIZ KALP
Fantasy"KALDIRIMLAR BUZ GİBİ, HAVA SİSLİ. FISILTILAR, HER YERDE. GÖLGELER, BİR ADIM ARKANDA. BURASI, ZİFİR; LANETLENENLERİN ŞEHRİ."