Klara'nın anlatımıyla
Bugün 4. sınıfın ilk günü. Heyecanlıyım. Babam ikide bir yanıma gelip "büyüdün" deyip duruyor. Tamam anladım, büyüdüm. Bunun ben de farkındayım. Etrafımdakilerin aileleride onlara büyüdüklerini söylüyormuş ama babamınki biraz farklı. Sanki bana bir şey ima etmeye çalışıyormuş gibi... Sanki artık önemli işler yapabileceğimi ima edermiş gibi... Her neyse, klasik babam, gizemli gizemli konuşuyor işte.
Sabah kalkıp hazırlanınca ilk önce babamın odasına gitmek istedim.
Odamdan çıkıp Slytherin Ortak Salonu'ndanda çıkınca babamın odasına doğru yol aldım. Kapısına ulaşınca niyeyse hislerim girmememi söyledi. Hislerimi dinlemeyip içeri girdim.
Babamı kolunu sıvamış bakarken buldum. Fakat bu sadece 1 saniye sürdü. Babam beni gördüğü an cübbesinin kolunu geri indirdi. Anlamamıştım. Babama anlamaz gözlerle baktım.
Klara: Sorun ne baba?
Snape: Bir şey yok.
Klara: Ben gelir gelmez kolunu kapattın?
Snape: Bir şey yok dedim Klara.
Klara: Ama baba-
Snape: Sana bir şey yok dedim değil mi? Her şeye karışmana gerek yok.
Korkmuştum ve babam böyle sinirliyken daha fazla konuşmak istemedim. Babamı anlamıyorum. Bazen gelip başımı okşuyor ama yinede bana çok soğuk davranıyor. Artık alıştım bu duruma.
Babamın odasından çıktım ve Büyük Salon'a doğru gittim. İçeri girer girmez her zamanki gibi oldukça fazla ses vardı. Her kafadan bir ses çıkıyordu. Dumbledore'un koltuğunun biraz önünde her zamanki gibi bir tabure ve üstünde Seçmen Şapka vardı. 1. sınıfların binası seçilcecekti. Seçmen Şapka'yı her gördüğümde biraz duygulanırım çünkü 1. sınıfı hatırlıyorum. Vay be, 4. sınıfa geçtin artık Klara... Gerçekten büyüdüm.
Önce Harry'lerin o tarafa gittim.
Ron: Vaay, günaydın.
Harry: Günaaaydınn.
Klara: Günaydın. Nasıl ilk gün?
Alice: İdare eder. Otursana.
Klara: Yok birazdan babam gelir görmesin. Ben sadece selam vermek için geldim.
Harry: Tamam, aralarda görüşürüz o zaman.
Klara: Tabii, ben sizi bulurum.
Harry'lerin yanından ayrıldıktan sonra Slytherin masasına doğru gittim.
Draco: Bir kerede ilk bizim yanımıza gel.
Klara: Yoooookkk.
Draco: Muggle oldun iyice. Sana bulanık demek istemiyorum.
Klara: Deme. Hatta kimseye deme. O hoşlandığın Alice'in en yakın arkadaşıda muggle doğumlu. İnsanları böyle ayırmamalısın, şuan "muggle doğumlu" lafını bile kullanmak istemiyorum.
Draco: Şuan dil çıkartmak isterdimde 1. sınıfta değiliz.
Klara: Hmm, evet. BÜYÜDÜN.
Draco: Aman, söyleme şu kelimeyi. Tatilin başından beri herkes, özellikle babam "Büyüdün", "Artık büyüdün Draco", "Büyüdün, artık daha fazla şey yapabilirsin" falan diyor. Hayır ne yapabilecekmişim onu da anlamıyorumki.
Çok garip. Babamda bana sürekli "Büyüdün, artık daha önemli işler yapabilirsin" falan diyor.
Draco: Hey!
Klara: Ha?
Draco: Daldın gittin, bir de yüzün değişti. Ne oldu?
Klara: Yok. Yok bir şey...
Draco omuz silkti ve önüne döndü.
Klara: Draco.
Draco: Efendim.
Klara: Şey... Babamda bana sürekli büyüdün deyip önemli işler yapabileceğimi söylüyor. Sence de bu biraz garip değil mi?
Draco: Bilmem. Önemli işler derken neyi kastettiğini bilsem. Sadece "önemli işler" diyor. Açıklamıyorki
Klara: Belki biz çok abartıyoruzdur.
Draco: Büyük ihtimalle.
Büyük Salon'dan içeri biri girdi. Kim olduğuna baktığımda babamı gördüm. Göz göze gelince bana ifadesiz bir şekilde baktı. Ben bu bakışa "Klasik Severus Snape" bakışı diyorum.
Babam sadece 2 saniyeliğine koluna, sonra tekrar bana baktı. Yine anlamamıştım. Ama hislerim bana iyi şeyler söylemiyordu.
Garip şeyler hissediyorum... Çok garip şeyler...
*
Dumbledore konuşmasını yaptı, yemek yedik, derslere girdik derken öğle arası geldi.
Öğle arasında Harry'lerle takıldım ve bu sayede içimdeki o garip hissi biraz olsun dindirebildim. Onların yanındayken mutlu oluyordum, gülebiliyordum. Oysa başkalarının yanında bu kadar mutlu ve huzurlu değildim. Sanki diğerlerinden ayrılıp buraya gelince karanlık taraftan aydınlık tarafa geçiyor gibiydim.
Klara: Teşekkür ederim.
Harry: Ne?
Ne, bunu dışımdan mı söyledim? Haha.
Klara: A, yok bir şey, öylesine.
Dedim ve gülümsedim. Harry de bana gülümsedi. Eskiden bir insanın gülüşü ne kadar güzel olabilirki diye düşünürdüm, şuan anlıyorum...
Alice: Ee, böyle konuşup duracak mıyız?
Adel: Başka ne yapabilirizki?
Alice: Ne bileyim, bir yerlere gidelim.
Hermione: Öğle arasının bitmesine az kaldı. Uzak bir yere gidersek derslere yetişemeyiz.
Ron: Yetişmeyelim o zaman.
Hermione Ron'a hem alaylı hemde öldürücü bir bakış attı. Bunu nasıl beceriyor bilmiyorum ama tüm hayatım boyunca aynı anda hem öldürücü hem de alaylı bakış atabilen sadece Hermione Granger'ı gördüm.
Harry: O zaman yarın bir yerlere gidelim.
Klara: Nereye?
Alice: Kara Göl?
Parmağımı Alice'e doğru şıklattım.
Klara: Bak bu iyi fikir.
Harry: Olur aslında.
Hermione: Evet Kara Göl güzeldir.
Alice: Draco da gelebilir mi? Onunla gitmiştik bir ara Kara Göl'e, hatırlarsın.
Harry: Hayır.
Alice: Ya ama-
Harry: Hiç ısrar etme Alice. Bu sefer sen üzülüyorsun diye kabul etmeyeceğim. Bir kerede biz kendi aramızda gidelim.
Alice: Eh, peki...
-
Bu bölümüde kısa tuttum çünkü önceki bölüm sonundada belirttiğim gibi sizi bomba gibi şeyler bekliyooo. Biraz geç atarım muhtemelen onu ama değecek👧🏻🫶🏻 Sonraki bölümde görüşürüüüzz!
ŞİMDİ OKUDUĞUN
𝐅𝐨𝐫 𝐚 𝐏𝐨𝐭𝐭𝐞𝐫 𝐆𝐢𝐫𝐥 | 𝐃𝐫𝐚𝐜𝐨 𝐌𝐚𝐥𝐟𝐨𝐲
Fanfiction❝O halde sen de benim yıldızım olur musun Alice?❞ Draco nefret ettiği Harry Potter'ın kardeşine tutulunca, gözleri açılmıştı sanki. Kendini anlamadığı bir yerde bulmuştu. Yeşil gözlü kızın kalbinde. Şimdi ise belki de babasını ve ailesini bile karşı...