Kara Ahtapot 2

16 1 0
                                    

BÖLÜM 12

.

.

.

Bir tarladan geçtim.

Kara Ahtapot bu altın sazlık okyanusunun ötesinde olmalıydı ama korkunç fiziksel özelliklerim yüzünden kendimi bitkin hissettim. Kubbe'nin bulunduğu konum itibariyle denize kıyısı olan sahili boyunca koşuşturuyorduk.
1 saatlik süre henüz dolmamıştı ama dayanıklılığım dibe vurdu. Sonunda yere düştüm ve ekip durmak zorunda kaldı.

"Sıkıntı yok. Önemli olan canavarı öldürüp öldüremeyeceğimiz."

Yeon ben yerde nefes nefese kalırken bana bir su şişesi uzattı. Uzun boylu kız elindeki şişeyi yerde yatan bana eğilerek verdi. Yüzünde ufakta olsa bir gülümseme vardı. Yüzü düz ve kemikli olan kız geniş omuzluklar altında kayboluyordu. Açık kahverengi saçları ve bunu tamamlayan ela gözleri ile buraya ait değilmiş gibi hissettirdi.

"Yeon haklı"

William bana destek olurken yan gözle e
Avrupa'yı görünen çocuğa kitlendim.
Sarı saçlarını ortadan ikiye ayırmıştı okyanusun verdiği tuzlu rüzgarlar saçlarını bir bu tarafa bir öbür tarafa fırlatıyordu. Neredeyse beline kadar gelen iki taraflı keskin baltasına yaslanıp biraz soluklandı.

İkisine de Minnettar hissettim ama en çok Eleine'in tepkisi beni endişelendirdi.

Beklentilerimin aksine, çok hoşnutsuz görünmüyordu. Mütevazı bir şekilde yere oturdu ve saatindeki siyah lekeli kara Ahtapot hakkındaki bilgileri okudu.

Ben de kafamdaki bilgileri çıkardım.
Daha ilk seneleri olduğundan canavarlar hakkında bilgileri pek yoktu. Bazıları aileleri tarafından bu bilgiler eşliğinde çocukluktan beri eğitilmiş olsalar da her canavarın özellikleri başlı başına bir sırdı.

Belki Eleine babası sayesinde birkaç bilgi biliyor olucaktı o kadar. O da Konsey'in şu anki başkanı olmasından dolayıydı.

Dinlenirken yandığım kitaptaki kara Ahtapotu düşündüm.
Hmm bu ahtapotun iki büyük dokunacı en sıkıntı yaratan yerleriydi onlara kesinlikle yakalanmamam lazımdı. Dokunaçları nispeten zehirli değildi. Kubbe her şeyi aynısı gibi yapmak istese de canavar anatomileri hala eksik olduğu bir alandı. Ancak ahtapotun zehirli olmaması iki dokunacından korkmamama engel değildi.

Yakalandığım anda game over ekranını görürdüm.

Ayrıca ağzından siyah bir sıvı fışkırtabiliyordu. Bir çeşit nörotoksik olması lazımdı. Belirli bir süreliğine felç edebilicek sıvı.
Sıvıya maruz kalmak ciddi şekilde yaralanmamıza sebep olucaktı ki ne zaman bunu yapıcağını biliyordum.

Asıl kambur ahtopotların sıvıları felç edici bir zehre sahipti ancak bu bir maket olduğu için zehirinin ne denli etkili olucağı hakkında bir fikrim yoktu.
Ayrıca ahtopotun iki büyük dokunacina ek 6 tane de küçük dokunacı vardı. Sadece en tehlikeli olanlar önünde bulunan iki büyük olandı.

Bütün bunların toplamı benim gibi güçsüz biri için altından kalkamıyıcak bir görev haline gelebilirdi.

Tabiki de yazar olarak canavara koyduğum zayıf bir nokta vardı.
Bunu romanımdaki çoğu canavara koymuştum. Sebebi ise Arthur'un zor durumlarda kaldığı anda bu zayıf noktaları kullanıp savaşı kazanması içindi. Eğer bir kılıç yeterince keskin ise ilk yaralıyıcağı kişi kılıcı tutan kişi olmalıydı. Bu canavarlar için geçerli tuttuğum bir kuraldı.

Yazdığım Kitapta Kötü Adam Oldum.Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin