Edeline odasının penceresinden dışarıyı seyrediyordu. Yağmur o kadar şiddetli yağıyordu ki dışarıda olan biteni zar zor seçebiliyordu.
Birileri sarayın kapısından içeriye giriyordu. Bu saatte kim gelmiş olabilir diye geçirdi içinden. Bir adım attı pencereye doğru, daha da yakından görmek istedi gelenleri.
Aniden odaya Noa'nın girmesiyle irkildi. Elindeki gaz lambasıyla odaya girdiği sırada oda loş bir hal aldı ve Edeline bu saatte odasında olması gereken Noa' yı kendi odasında görünce şaşırdı. "İyi gecele-" daha cümlesini tamamlayamadan Noa odada hızla Edeline' a doğru yürüdü, elinden tutup odadan çıkartırken "Geldiler Leydim. Çabuk olmalıyız. " diye fısıldadı
Odadan çıkıp koridorda çıplak ayakları tahta zemini gıcırdatırken "Sizin için geldiler Leydim canınızı kurtarmak istiyorsanız lütfen hızlı olun." fısıldamaya devam etti.
Hızla koridoru aşıp arka merdivenlere yöneldiler. Beyaz gecelikleri adeta üzerlerinde süzülüyordu. Ayakları soğuk mermere değdiğinde içleri ürperdi ikisininde.
Edeline var gücüyle merdivenleri inmeye başladı korku ve endişe içinde ayakları titreye titreye. Arkasındaysa elinde sönmek üzere olan gaz lambasıyla onu takip eden Noa vardı. İkisi de panikten nefes nefese kalmıştı ama var güçleriyle sarayın arka bahçesine çıkan dar, mermer merdivenlerden inmeye devam ediyorlardı.
Sonunda dar merdivenler bitmiş, basık ve karanlık koridorda koşmaya başlamış, arkalarında Edeline'i öldürmeye gelen şövalyelerden kaçmaya çalışıyorlardı.
Basık koridor biter bitmez Noa sürgülü kapıyı açtı ve kapıdan geçip arka bahçeye doğru yürüdü. Edeline da onu takip etti.
Edeline da bahçeye çıktıktan sonra Noa sürgülü kapıyı var gücüyle çekti ve açılmamasını umarak kapattı.
Noa bahçede, arkasında Edeline beraber ahıra, Luna'nın yanına doğru koşuyorlardı. Çıplak ayakları yağmur yüzünden çamur içinde kalmıştı.
Sonunda ahıra geldiler, Noa Edeline'ın ata binmesine yardım etmeden önce ona son kez sarıldı ve atına bindirdi. Edeline tam atına bindiği sırada sürgülü kapı açıldı.
"Deh!" diye bağırdı Edeline, kapıdakileri görür görmez. Luna hızlıca ahırdan koşarak çıktı ve sarayın ilerisindeki ormana doğru koşmaya başladı.
Sarayın bahçesinden ormana doğru atını sürmeye başladı Edeline. Orman o kadar sıktı ki zar zor ilerleyebiliyordu Luna.
Sonunda sık ağaçlar bitmiş, Edeline daha rahat bir şekilde sürebiliyordu atını.
Tam sağa doğru dönecekken bir kılıç sesi duydu. Neyse ki sadece omzunu çizmişti. Luna daha da hızlandı, şövalyeyi geride bıraktı. Edeline onu kontrol edemiyordu artık. Atın üstünde o kadar zıplıyordu ki neredeyse düşecekti.
Sağa döndü ve uzun defne ağacını geçti. Luna hala çok hızlıydı ama bu bir taraftan da iyi bir şeydi. Sonuçta arkasında onu öldürmeye çalışan 3 şövalye vardı.
Defne ağacını geçtiğine göre ormanın yarısına gelmiş olmalıydı. Limana az kalmıştı.
Orman aniden aydınlandı ve yüksek gök gürültüsü Edeline' ın kulaklarına doldu. Aklı çıkmıştı. Muhtemelen yakında bir ağaca yıldırım düştü diye düşünüp atını sürmeye devam etti.
Az kaldı diye geçirdi içinden.
Orman yolundan çıkacakları sırada Luna birden durdu ve Edeline, Luna'nın hızla durmasıyla yere kapaklandı. Luna acı içinde inlemeye başladı. Edeline kendi acısını unutup Luna'ya koştu. Luna, ormanın sonundaki ayı kapanlarından birine ayağını kaptırmıştı.
Edeline hızlıca yere eğildi ve kapanı elleriyle açmaya çalıştı, elleri kan içinde kalmıştı. Kapanı tam açacağı sırada Luna tekrar acı içinde bağırdı ve Edeline'a bir tekme savurdu. Edeline daha ne olduğunu anlamadan tekrar kapana yöneldi, bu sefer açabilmişti fakat Luna bu halde kalan onca yolu gidemezdi. Tek bir çaresi kalmıştı, var gücüyle koşmak.
Ağlayarak ayağa kalktı, son kez atına sarıldı ve arkasını döndü. Sağanak yağmur ağaçların içinden saçlarının üzerine dökülüyordu. Orman tekrardan aydınlandı ve gök gürültüsü yeniden ormanda yankılandı. Son kez atına dönüp baktı ve var gücüyle koşmaya başladı.
Orman yolundan çıkmış, limana gitgide yaklaşıyordu. Az kalmıştı, biraz daha dayanmalıydı. Luna'yı öylece bırakıp gittiği için bir yandan ağlıyor bir yandan da ölmemek için var gücüyle limana doğru koşuyordu. Sağanak yağmur aldığı hızla beraber yüzüne vuruyordu, gözlerini bile açamıyordu artık. Gözyaşlarıyla yüzüne vuran yağmur damlaları birbirine karışmıştı.
Limanı gördü, tekne oradaydı. Biraz dayanmalıydı. Çok az kalmıştı.
Soluksuz koştuğu birkaç dakikadan sonra limana çok yaklaşmıştı, artık köyün sokaklarındaydı. Taşlı yolda yalın ayak koşmak epey zordu.
Sonunda köyün içinden geçmiş ve limana gelmişti. Limandaki gemiye koştu ve sessizce bindi. Noa öyle söylemişti. Fıçıların arasına girdi ve at sesleri duymaya başladı. Yakındalardı.
"Nereye gidiyorsun!?" Diye seslendi uzaktan biri. "Gemiye bindi gördüm." dedi ve atından indi. Bu ses daha yakından geliyordu. "Saçmalama bu gemiye binmesine imkan yok. Gel hadi köyden çıkmış olamaz Jackson'ı takip edelim." Dedi uzaktaki ses.
"İyi akşamlar beyler." dedi çok yakından bir ses, Edeline'ın yanından. "Bu o!" dedi uzaktaki. "Evet burada olamaz." diye devam etti diğeri. "Bir sıkıntı mı var?" dedi ellerini pantolonunun cebine sokarak "Ha-hayır!" dedi kekeleyerek. "Güzel uzaklaşın o zaman gemimden" ellerini cebinden çıkarıp göğsünde birleştirdi. Kimdi bu?
Şövalye atına bindi ve uzaklaşmaya başladı. Atların nalları artık yere daha sakin vuruyordu. Edeline derin bir iç çekti. Kurtulmuştu.
"Size de iyi akşamlar hanımefendi."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Korsan ve Prenses
Teen FictionÖldürülmek üzere olan bir prensesin, ıssız bir adada bir korsan tayfasıyla mahsur kalmasını anlatan bir macera hikayesi.