Adaya geleli iki gün olmuştu. Hala kumsalda uyuyor ve yemek yapıp, yemekten başka bir şey yapmıyorlardı. Ağaçlar, çimenler, kumsal ve ormandaki hayvanlar hariç başka gidilip görülecek pek de bir şey yoktu. Gidebilecekleri tek yer küçük bir nehirdi.
Herkes adada sıkıntıdan patlıyordu. Birbirleriyle muhabbet etmekten sıkılmış, yavaş yavaş tartışmaya başlamışlardı.
Güneşin turuncu ışıkları denizi aydınlatırken, Liliana ve Lena, biraz önce avladıkları tavşanların pişmesini beklerken birlikte deniz kenarında yürüyüşe çıkmışlardı.
"Sonunda yine gün bitti ha." dedi Lena batan güneşe doğru bakarak.
Liliana, gözlerini bastığı kumlardan ayırdı ve batan güneşe baktı. Güneş ışıkları, denizin dalgalarında adeta dans ediyordu. "Dory hala dönmedi mi?" diye sordu Liliana. Lena başını sağa sola salladı ve bakışlarını yere indirdi.
Pedro, "Liliana! Yemek hazır." diye seslendi.
Güneşin batışını izleyerek yemeklerini yediler. Yine Thea ve Theo dışında kimse pek konuşmuyordu.
Güneş batmış yıldızlar ışıldıyorken, Liliana, Theo ve Edeline kumsalda uzanmış yıldızları seyrediyorlardı.
Pedro'nun yaktığı ateş ve ay ışığı sahili aydınlatırken, Thea koşarak yanlarına geldi ve Edeline'ın yanına uzandı. Sonra rahat edemeyip kalktı ve Liliana'nın yanına uzandı.
Liliana, Thea yanına uzandığı gibi ona sarıldı ve yanağına bir öpücük kondurdu. Thea, "Buradan ne zaman gideceğiz Liliana?" diye sordu. Liliana kolunu başının altına koyup, "Umarım en yakın zamanda." diye yanıtladı.
Yıldızlar gökte ışıldarken, herkes uyuyordu. Nöbet sırası Liliana'ya geçmişti. Ateşin çıtırtısı ve denizin dalgalarından başka hiçbir şey duyulmuyordu.
Liliana denizi izlerken, gitgide mayışmış, neredeyse uyuyakalacaktı. Uykusunu, uzakta gördüğünü sandığı ışık açtı. Işığı görmesiyle ayağa fırladı ve zıplayarak "Hey! Buradayız!" diye bağırmaya başladı. Liliana'nın bağırmasına sahildeki herkes korkarak uyandı.
Pedro doğrulup ayağa kalktı, Liliana'nın yanına yürüdü ve "Gemi mi gördün?" dedi. Liliana umutsuzca ellerini havadan indirip "Öyle sandım galiba." dedi. Pedro elini Liliana'nın omzuna koyup "Sen biraz uyu, ben nöbet tutarım." dedi.
Güneşin ilk ışıkları adaya vururken, ormandaki kuşlar cıvıldamaya başlamış, adayı bir huzur kaplamıştı.
Etrafında uzanıp uyudukları ateş, neredeyse sönmek üzereydi. Pedro, oturduğu kumlardan destek alarak ayağa kalktı ve toplayıp kenara koydukları odunlara doğru yürüdü. Birkaç odunu eline alıp ateşin başına geri döndü. Elindeki odunları ateşe bıraktı ve odunların çıtırdayışıyla denizi izlemeye başladı.
Hala gelen giden yoktu. Umarım Dory Silas'a ulaşmıştır diye geçirdi içinden.
Edeline uyanmış, kumların üzerinde uzanırken gökteki bulutları seyrediyordu. Biraz doğruldu ve kimin uyanık olduğunu kontrol etti. Pedro dışında henüz kimse uyanmamıştı. Başını geri kumların üzerine koydu ve biraz daha uyumak umuduyla gözlerini yumdu.
Saat öğle vaktine gelmiş olmalıydı, güneş tepede parıldıyor, sahildeki kumları adete kavuruyordu.
Lena ve Theo, uyanmış bir şeyler konuşurken; Pedro, Nicolas'ın yüzünde duran şapkasını uzandı. Şapkayı Nicolas'ın yüzünden alınca Nicolas'ın yüzüne vuran güneş ışığı gözlerini kamaştırdı.
Pedro aldığı şapkayı başına takıp Theo'ya "Kahvaltıda ne yemek istersin delikanlı?" diye sordu. Theo önce bir süre düşündü ve sonra "Geçen gün yediğimiz ördek yumurtası çok lezzetliydi, tekrar yemek isterim." diye yanıtladı. Pedro gülümsedi ve "İyi o zaman, git topla da yiyelim." dedi. Theo gözlerini devirdi ve ayağa kalkıp ormanın içine doğru yürümeye başladı.
Lena, Pedro'ya dönüp "Madem sen almayacaksın, ne diye soruyorsun?" diye çıkıştı.
Pedro ufak bir kahkaha attı.
Sonunda herkes uyanmış, yumurtaların pişmesini bekliyordu. Thea yine bir şeyler anlatıyor, kimse de onu dinlemiyordu.
Thea'nın "Sana sordum Nicolas!" diye bağırmasıyla birlikte herkes şaşırıp ona doğru döndü. "Efendim? Duyamadım." dedi Nicolas. "Dedim ki, bu adaya gelmemizin suçlusu sensin değil mi?" diye sorusunu tekrarladı Thea. Nicolas bir iç çekti ve "Ya herkes senin suçun diyor. Yelkenleri ben mi yaktım?! Hadi diyelim ki bana sinirlenip gelip yaktılar yelkenleri, faleze vuran ben miydim? Dümenin başında sen ve Pedro vardı. Bu bomboş adada kapalı kalmamızın bir suçlusu varsa o da siz ikinizsiniz!" diye bağırdı ve kalkıp hızla yürüyerek gözden kayboldu.
Liliana, elindeki tahta kaşığı bırakıp, başını yemeğinden kaldırdı ve Thea'ya döndü "Sabah sabah neydi bu şimdi?" diye sordu. Thea omuz silkip "Çok sıkıldım buradan." diye yanıtladı.
Herkes sessizce yemeğini yemeğe devam etti ve yemekleri bitince herkes bir kenara çekildi.
Liliana, sahildeki kayalara oturmuş, elindeki çakısıyla bir tahtayı oyuyor, bir şeyler yapmaya çalışıyordu.
Liliana'nın kayalarda oturduğunu gören Edeline sahil boyunca yürüdü ve kayalara gelince durdu. Neredeyse göğsüne kadar gelen kayaya tırmanmaya çalışırken, az kalsın düşüyordu.
Liliana Edeline'ı fark ettiği gibi elindekileri yere bırakıp ayağa kalktı ve Edeline'ın yanına yürüdü. Elini Edeline'a uzatıp, "Yardım etmemi ister misin?" diye sordu. Edeline "Olur." dedi ve Liliana'nın elini tutup yüksek kayaya çıktı.
Kayaların üzerinde biraz yürüdükten sonra biraz önce Liliana'nın oturduğu yere gelince durdular ve oturdular.
Edeline, Liliana'nın elindeki tahta ve çakıyla ne yaptığını anlamaya çalışarak onu izliyordu. Liliana ise elindeki tahtaya odaklanmış, çakısıyla onu oymaya devam ediyordu.
Sessizlik içinde kayalarda oturuyorlarken, sessizliği Edeline'ın sorusu bozdu. "Buradan nasıl gideceğiz?" Liliana çakısını tahtadan ayırdı ve gözleriyle Edeline'ın gözlerine bakıp, "Haber bekliyoruz." dedi. "Kimden?" Liliana çakısını kapayıp cebine koydu "Silas'tan." dedi. Edeline "O kim?" diye sordu. Liliana elindeki tahtayı eliyle süpürdü sonra yeniden Edeline'a baktı. "Kaptanımız." diye yanıtladı.
Nicolas, öfke içinde ormanda oradan buraya yürüyor, kendi kendine söyleniyordu. Bir hışırtı duymasıyla belindeki kılıcına yönelip hızla arkasını döndü ve kılıcını doğrulttuğu kişiyi süzdü.
Kırmızı gömleğinin üzerindeki siyah korsesi, altındaki uzun kahverengi eteği ve sağ omzundaki papağanıyla bu kişi Lena'ydı.
Kılıcını direkt kınına koyup "Kusura bakma, alışkanlık." dedi. Lena nezaketen gülümsedi ve "İyi misin?" dedi. Nicolas başını olumlu anlamda salladı.
Lena elleriyle belindeki deri çantasına uzandı ve çantasından bir avuç dolusu çilek çıkarıp Nicolas'a uzatırken, "Kahvaltı edemedin, geçerken toplayıp sana getireyim dedim." dedi.
Nicolas gülümsedi ve Lena'nın elindeki çileklerden birkaç tane alıp, "Teşekkür ederim." dedi.
Lena, denizde oynayan Theo'ya, "Theo! Gel hadi yemek hazır." diye seslendi. Theo dudaklarını büzüp, denizden çıktı ve ateşin başında oturmuş, pişen geyiği afiyetle yiyen Nicolas'ın yanına oturdu.
Yemeklerini yedikten sonra Pedro, Thea ve Theo -Thea'nın ısrarları yüzünden- ormana, yürüyüşe çıktılar.
Ateşin başında kalan diğer dördü, sohbet ediyor ve şakalaşıyorlardı.
Ateşin ışığında mayışan Edeline, Liliana'nın kucağına uzanmış, Liliana diğerleriyle sohbet ederken onu seyrediyordu.
Liliana, Edeline'ın bir süredir konuşmadığını fark edince başını aşağıya indirip ona baktı. Kahverengi gözleri, Edeline'ın yeşil gözleriyle buluşunca gülümsedi. "Niye konuşmuyorsun?" diye sordu. "Seni izliyordum." diye yanıtladı Edeline.
Lena, doğrulmuş ayağa kalkarken, Nicolas "Nereye?" diye sordu. Lena, "Susadım." diye yanıtladı.
Nicolas ayağa kalkıp,"Ben de geleyim mi?" diye sordu. Lena, Liliana'nın omzundaki Kivi'yi eline alıp omzuna koydu, "Tamam, gel hadi." dedi.
Sahil boyunca yürüdüler ve orman yoluna girip, gözden kayboldular.
Edeline, başını Liliana'nın bacaklarından kaldırdı ve dirseklerinden destek alarak arkasına yaslandı.
Ateşin çıtırtısına denizin dalgaları eşlik ederken, Liliana ve Edeline denizi izliyorlardı.
Edeline, kuma yaslamaktan acıyan dirseklerini ovuştururken, gözlerini denizden ayırdı ve önünde yanan ateşe baktı.
Denizden gelen rüzgâr, biraz da olsa içini ürpertmişti. Ellerini yanan ateşe doğru yaklaştırdı ve ısınmalarına izin verdi.
Liliana, ellerini ateşe tutan Edeline'ı görünce "Üşüdün mü?" diye sordu. Edeline "Evet, biraz." diye yanıtladı.
Edeline'ın yanıtını duyan Liliana, Edeline'a biraz daha yaklaştı ve kollarıyla onu sarıp ısınması için kollarını ve sırtını sıvazladı.
Edeline gülümsedi ve başını Liliana'nın omzuna koyup "Teşekkür ederim." dedi.
Nicolas ve Lena, karanlık orman boyunca nehire doğru sakin adımlarla konuşmadan yürüdüler.
Nehire yaklaştıklarında sık ağaçlar azalmış, orman biraz da olsa ay ışığıyla aydınlanıyordu. Nehirin şiddeti biraz olsun sakinleşmiş, yavaş yavaş akarken ayın yansıması nehre düşüyordu.
Nehirin kenarına gelince durdular ve Lena eğilip avuçlarına nehirdeki soğuk suyu doldurdu ve içti.
Nicolas, önce belinde asılı olan matarasını eline aldı ve matarasındaki suyu yere döktü, sonra nehire eğilip matarasına nehirden soğuk suyu doldurmaya başladı.
Suyunu doldururken dikkatini Lena'nın yansıması çekti. Günlerdir duş almıyor, saçlarını taramıyor ve kumda uyuyorlardı ama hala Lena'nın kızıl, dalgalı saçları ay ışığının altında ışıl ışıl parıldıyordu.
Lena çömeldiği yerden kalktı ve onu izleyen Nicolas'a dönüp "Neye bakıyorsun?" diye onu tersledi.
Nicolas dolan matarasını nehirden aldı ve kapağını kapayıp "Hiç, bakıyorum öyle." diyip matarasını belindeki yerine astı.
Lena belindeki kılıcına uzanıp "Arkamda bir şey mi var?" diye fısıldadı. Nicolas ufak bir kahkaha atıp "Hayır, yok. Ne oldu korktun mu?" dedi.
Lena elini kılıcından çekti ve arkasını dönüp ormanın karanlığına doğru yürümeye başladı.
Nicolas hızlı adımlarla yürüyen Lena'nın arkasından yürürken "Nereye gidiyorsun? Sahil diğer tarafta." dedi.
Lena arkasını dönmeden "Kivi'yi besleyeceğim." diye yanıtladı Nicolas'ın sorusunu.
Beraber üzüm asmasına gelene kadar, Nicolas'ın bir ağaç dalından korkmasına gülmeleri dışında tek kelime etmediler.
Asmanın önüne geldiklerinde Lena, omzunda duran mavi ve sarı renkli papağanını elinin üzerine aldı ve üzümle onu beslemeye başladı.
Lena'nın kuşunu beslemesini izleyen Nicolas, Lena'nın elindeki büyük kuşu göstererek "Normal yemekle besleyemez misin?" diye sordu. Lena başını kuşundan kaldırdı ve Nicolas'a dönüp "Üzümü daha çok seviyor." diye yanıtladı. Nicolas "Anladım." dedi ve ellerini ceplerine sokup Lena'nın Kivi'yi beslemesini beklemeye başladı.
Bir süre bekledikten sonra Lena sonunda elini asmadan çekti ve Nicolas'a dönüp "Gidebiliriz." dedi.
Nicolas ellerini cebinden çıkardı ve Lena'nın arkasından yürümeye başladı.
Nicolas Lena'nın dalgalı saçlarının karanlık ormanda bile parlayışını izlerken, Lena birden olduğu yerde durdu ve hızla arkasını dönüp Nicolas'ı arkasındaki ağaca yaslayıp ağzını kapattı.
Nicolas'ın ince gömleği, Lena'nın aniden onu ağaca itmesiyle ağacın sert zeminine dayanamadı ve gömleğinin ağaca yaslanan kısmı yırtıldı.
Gelen hışırtı yavaş yavaş yaklaştı ve birden durdu.
Nicolas ve Lena birbirlerinin gözlerinin içine bakarken gelen hışırtıyı duymaya çalışıyordu ama hışırtı duralı on beş dakikayı geçmişti.
Nicolas artık dayanamadı ve Lena'nın elini ağızından çekti ve Lena'yı omuzlarından itip sırtını silkelemeye çalışırken, "Madem korkuyorsun korktuğun tarafa saldır, bana değil." diye çıkıştı.
Lena da "Kim korkuyormuş ben mi?!" diye bağırdı ve ormanın içinde hızlıca yürümeye başladı.
Edeline, başını Liliana'nın omzundan kaldırdı ve ellerini Liliana'nın belinden çekip geriye, kumlara koyup Liliana'ya döndü.
Edeline ellerini Liliana'nın belinden çekince Liliana da ellerini Edeline'ın omzundan çekti ve ona doğru döndü.
Ateşin çıtırtısı ve denizin dalga sesleri adeta bir ezgi oluşturmuştu, Liliana ve Edeline da konuşmuyor, o ezgiyi dinliyorlardı.
Edeline elini Liliana'nın sarı saçlarına götürdü ve saçlarını okşamaya başladı.
Liliana ise elini Edeline'ın yanağına götürmüş, ateş ışığında bu kadar güzel gözüken kadının karşısında sadece gülümseyerek ona bakıyor, tek kelime edemiyordu.
Edeline'ın güneşte yanmış yanakları ve burnunun üzeri, onu daha da tatlılaştırmıştı. Üzerine büyük gelen kirlenmiş, beyaz gömleğinin altındaki bembeyaz teni, neredeyse karanlık kumsalda bile ışıl ışıl parıldıyordu.
Edeline elini Liliana'nın saçından çekti ve elini yanağına götürdü. Liliana, yüzünü iyice Edeline'ın eline yasladı ve gözlerini kapattı.
Gözlerini açtığında, gözleri Edeline'ın yeşil gözleriyle buluşunca kalbi birden hızlandı.
Thea orman yolundan çıkmış, sahile doğru koşarken "Liliana! Pedro bize hikaye anlatacakmış!" diye Liliana'ya seslendi.
Thea'nın sesini duyan Liliana ve Edeline, birbirlerinden uzaklaştılar ve arkalarını dönüp Thea'nın yanlarına gelmesini beklediler.
![](https://img.wattpad.com/cover/369430609-288-k446843.jpg)
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Korsan ve Prenses
Teen FictionÖldürülmek üzere olan bir prensesin, ıssız bir adada bir korsan tayfasıyla mahsur kalmasını anlatan bir macera hikayesi.