Bu başına ilk kez geldiğinde Draco neredeyse kalp krizi geçiriyordu. Ki gayet anlaşılabilir bir durumdu. Karanlık Lord'ların, basilisklerin ve ruh emicilerin korkulu rüyası Harry Potter'ın - sanki biraz önce dünyayı yeniden kurtarması gerektiği söylenmişçesine gözlerinde kararlı bir ışıltıyla üzerine doğru yürüdüğünü ve önünü kapatan her aptal engeli havaya uçurmaya hazırmışçasına yanına yaklaştığını gören herkes dehşete düşerdi.
Ve Draco aptal değildi. Potter'ın ifadesine bir bakış atması kenara çekilmesine yetmişti. Hangi talihsiz ruhun Potter'ın öfkesini üzerine çektiğini ve biraz sonra toza dönüşeceğini görebilmek için arkasına baktı.
Ancak Draco'nun arkasında hiç kimse yoktu. Koridor boştu ve Potter üzerine gelmeye devam ediyordu. Draco yerine orada ateş püsküren bir ejderha varmış ve onu elleriyle boğmaya hazırlanıyormuş gibiydi.
Kısa bir an için Draco olduğu yerde kalmayı ve onurlu havasını korumayı düşündü. Çünkü Potter'ın ona kızması için hiçbir neden yoktu. Draco çok dikkatli davranmıştı. Doğru insanlara gülümsemeye ve yanlış insanlara kaşlarını çatmaya dikkat etmiş, Hufflepuff'ları her sabah neşeli bir "günaydın" ile selamlamayı alışkanlık edinmişti. Kabarık saçlı bir muggle doğumlu ya da daha da kötüsü kızıl saçlı hainlerden biri olmasına bakmaksızın kitaplarını düşüren herkese yardım etmişti. Hatta Draco, muggle dünyasına gittiği bir seferde (kulağa pek olası bir şeymiş gibi gelmese de gitmişti işte) karşıdan karşıya geçmeye çalışan yaşlı bir kadın görmüş ve bu muggle'a yardım ederek testraller tarafından çekildiğini düşündüğü o çirkin metal araçlardan biri tarafından ezilme riskiyle yüz yüze bile gelmişti. Tüm bu olanları, Potter yanlarından geçerken yüksek bir sesle Blaise'e anlatmıştı. Bu yüzden Draco'nun söylediklerini duymuş olmalıydı. Yani evet... Onun yaptığını düşündüğü şey artık her neyse Potter bariz bir şekilde yanılıyordu ve şu an yaşadıkları her şey bir yanlış anlaşılmaydı.
Potter'ın etrafta olduğunu fark etmediği anlardan birinde diğerinin hassas duygularını incitecek bir şey söylemiş olabilirdi. Eğer sebebi gerçekten buysa o halde "haksız yere zorbalığa uğramış ve masum bir Ölüm Yiyen" olduğunu söylemek yetmezdi.
Slytherin'lerin en iyi yaptığı şeyi - yani her ne pahasına olursa olsun hayatta kalabilmenin yegane gerekliliğini yerine getirmesinin zamanı geldi de geçiyordu.
Draco arkasını döndü ve koşmaya başladı.
Planı her ne kadar başta iyi olsa da - Karanlık Lord'ların, basiliskler ve ruh emicilerin korkulu rüyası olan birisi tarafından kovalandığı düşünülünce belki de tekrar gözden geçirmesi gerekirdi. Daha önce bu tarz imkansızlıkları gerçeğe dönüştüren bir kişiden de doğal olarak hızlı olması beklenirdi.
Ki Potter da öyleydi. İnce ve sırım gibi biri için oldukça hızlı ve gülünç derecede güçlüydü. Draco bir anda kendini geriye doğru uçarken bulmuş ve sonrasında Potter'ın elleri kalçasını kavrarken sırtı engebeli taş duvarla buluşmuştu.
Eğer nefesi kesilmemiş olsaydı Draco ağzını açar ve masumiyetiyle ilgili şairane methiyeler düzebilirdi. Ama tek yapabildiği dudaklarını aralamak olmuştu. Görünüşe göre bu da, Potter'ın onu nefessiz bırakarak katletmeyi amaçladığı hain planını harekete geçirebilmesi için ihtiyacı olan şeydi.
Draco, Potter'ın onu kendinden geçmiş bir şekilde öpmeye başlayarak bunu yapmayı denemesini tuhaf bulduğunu kabul ediyordu. Ancak bir diğer yandan da işe yarıyordu. O yüzden Potter'ın bu tuhaf yöntemlerine fazla kafayı takmıyordu. Endişelendiği asıl şey sonuçlarıydı. Görüşü kararıp gözlerinin önünde yıldızlar dans etmeye başlamıştı. Draco resmen nefes alamıyordu. Yakınlarında sadece Potter'ın dudakları, dili ve en az öpücüğü kadar ölümcül olan mayhoş bir şampuan kokusu vardı. Söz konusu şampuan muhtemelen Potter'ın saçlarını öldürmüş, nihayetinde düzeltilemez ve çaresiz bir hale sürüklemişti. Başka nelere sebep olabileceğini kim bilebilirdi ki?
Potter geriledi - Draco'nun hala hayatta olduğu düşünüldüğünde bunun için henüz erkendi - ve arkasını dönüp gitti. Muhtemelen kötülüğü yenmede aşırı derecede iyi olduğunu ve Draco'nun o kadarcık bir şeyle öylece düşüp öleceğini düşünecek kadar kibirliydi.
Ancak Draco, sırf ona inat olsun diye hayatta kalmıştı. Akşam yemeği vakti geldiğinde düzgün nefes alıp verme ve dengesini kaybetmeden yürüme yeteneğini yeniden kazanmıştı.
Büyük Salon'a girdiğinde Potter, Gryffindor tarafında oturduğu yerden ona baktı ve Draco'nun rahatsız edici kabuslar görmesine yol açan ürkütücü bir şekilde gülümsedi.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Çarpılmış (Draco Malfoy/Harry Potter) • Tamamlandı
FanfictionPotter, Draco'yu şatonun dört bir yanındaki duvarlara çarpmak gibi endişe verici bir alışkanlık geliştirir... [A translation of 'Slammed' by faithwood]