GÜLÜMSEME

25 3 1
                                    


Birinin bedenimi sarsmasıyla uyandım. "Lanet olsun." dedim içimden yeni bir gün başlamıştı. 

"Günaydın , dedim Fyodor'a uyumaktan çatallaşmış olan sesimle . Burnunu kırıştırarak "Günaydın" dedi . Tepkisine kaşlarımı çattım. Duyularım yerine geldiği anda gelmemiş olmasını umdum . Kışlamız leş gibi kokuyordu ! 


Belki de gerçekten leş kokuyordur...

"Bu koku da ne böyle ?! " burnumun direği sızlıyordu , içim bulanmıştı.

"Zekinin biri aşırı derecede hijyenik olan ... dört köşe olduğumuz  tuvaleti tıkamış." dedi Fyodor göz devirerek.

Cevabına karşın istemeden güldüm . Bu çocuk her durumda şaka yapabiliyordu ! 

"Belki de onu bu yüzden çok seviyorumdur ." diye düşündüm . "Yüzümde gülümseme olmasına neden olduğu için, yaşadığım onca acıdan sonra beni güldürebilen tek kişi olduğu için."

Kahkahama karşın bütün kışla bir anda başını bana çevirip ters ve kınayan gözlerle baktı. 

" HADİ AMA KIRK YILDA BİR GÜLÜYORUM ZATEN , MUTLU OLDUĞUMU GÖRMEK SİZE BATMAMALI."diye bütün kışlaya bağırdığım an tepkisini görmek için  Fyodor'a baktım ve içten bir şekilde gülümsedim . Adeta gözlerim ona "İyiki varsın dostum." diyordu. Yüzünde oluşan buruk ve zoraki gülümsemeyi görünce yüzümde açan güller solmuş , içimi saran karanlık kendini tekrar ortaya çıkarmıştı.  Gözbebeklerimin  küçüldüğünü içimdeki karanlığa karıştığını hissetmiştim. 

"Sen gülmüyorsun ki kardeşim !  Bazen diyorum ki acaba çocuk normal mi ben mi mizofoni oldum yok. Her geçen gün ne kadar sağlıklı olduğumu gösteriyorsun bana ! Sana minnet duyuyorum !"

"Senin bu gülmen normalse eşşekler de bizden daha normal gülüyorlar demekki !"dedi birisi ilk şahısın  dediğini destekleyerek . 

Hakaretler ardı ardınca sıralanırken onları duymamazlıktan gelerek yatağının üzerinde oturan Fyodor'un gözlerine odaklandım . Pencereden içeri süzülen esinti bedenime çarptığında titremiştim . Sanki içimden geçmişti , daha doğrusu geçememiş içimdeki karanlık onu da yutmuştu . 

Böylece hep benlime kalacaktı , izlerim  ,ruhumu ve bedenimi saran izlerim gibi.

"Bir sorun mu var ? " dercesine kaşlarımı kaldırarak başımı sallamıştım.Konuşmadan anlaşabiliyorduk . Burada geçirdiğimiz yıllarının tek getirisi bize bu olmuştu . Ha, bir de dövüşmek ! 

"Hayır iyiyim " dedi bedeniyle . Gözleri aksini söylüyordu ama. " İyi değilim , her geçen gün gittikçe tükeniyorum , adeta bir buz gibi eriyorum burada. Sen beni kurtarmaya çalışıyorsun ama ellerin kayıyor bana uzandığında , bir uçurumdan düşüyorum sanki kanadı kırık bir kuş gibi. Bana yetişmeye çalışıyorsun , pençelerinle tutmaya çalışıyorsun . Sen de yorulmuşsun artık bunun farkındayım . O yüzden kurtulmak için en ufak çaba sarf etmiyorum , edemiyorum . Beni kurtarmaya çalıştığını görmek istemiyorum artık ! Benimle düşmektense uçmanı görmeyi diliyorum. Ama geliyorsun işte , vazgeçmiyorsun benden . Ama bilmediğin bir şey var hem  en sonunda buz erir, yok olur arkasında bir hiçlik bırakır . Sen onu tutmaya çalıştıkça daha hızlı erir . Hem de yerçekimi senden daha hızlı . Kuş çakılır en sonunda yere . Sana sadece boşa harcanmış bir zaman ve kırık duygular bırakır. Bunlardan en çok acıtanı ise zor günlerde paylaşılan acılardır."

Başımı gözlerinden akan düşünceyi reddetmek için  salladım. Hayır , olamazdı ben gülsem o benim toprağımdı . O içimdeki karanlıkta ışık saçmaya çalışan tek ateş böceğiydi . O benim dostumdu. 

"Herkes dikkatli dinlesin !" diye bir bağırış yükseldi kışlanın kapısından . Ani bir sessizlik oluşmuştu . Odadaki tek ses kapının aniden açılmasıyla sallanmaya başlayan lambanın gıcırtısıydı. " Alex , Fyodor ! Siz önden geleceksiniz . Hey diğerleri beş dakikaya idman salonunda olun ." Fyodor ve bana başıyla kapıyı göstererek beni takip edin dedi. Fyodor ayaklanırken ;

"Gülme kardeşim , gülme . Bu hayatta mutlu gördüklerini , en güzel kokan çiçeği koparılar."

Fyodor'un söyledikleriyle içimdeki ateş böceği sönmüştü. Ama hala cızırdayan ışıltısı içimi aydınlatıyordu bunu hissedebiliyordum .

Kaptanın neden bizi çağırdığını öğrendikten sonra  Fyodor ' a neler olduğunu sormaya  karar vererek onun peşine düştüm.

 Hareket ettmemle odadaki koku tekrardan burun deliklerimden bedenime doldu. .

"Koku demişken , kaptanın karşısına yüzümü yıkamadan çıkarsam beni doğrar gerçi çok saygı duyulacak bir varlık değil ya. " diye düşündüm ve adımları ters yöne çevirerek lavaboya gidip yüzümü yıkadım.

Keşke o gün yüzümü yıkamasaydım da beni doğrasaydı . En azından paramparça olmuş bir ceset bir şey hissetmezdi değil mi ? Hayır ederdi , annem etmişti. Annemin hissettiğini hissetmiştim.

Yayımlanan bölümlerin sonuna geldiniz.

⏰ Son güncelleme: May 25 ⏰

Yeni bölümlerden haberdar olmak için bu hikayeyi Kütüphanenize ekleyin!

BEYAZ GÜL Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin