kıyıda oturan gencin yanına oturdu kıvırcık, ve genç konuşmaya devam etti.
"Anlamıyorum Ferdi." "Neden?"
"Gidiyoruz kalk."
dedi ve onun avuçlarından, bileklerinden çoktan sızmış olan kanı farketti, fakat bir şey yapmadan kalktı.
"Gel."
"Ferdi." "Zorunda mıyız?"
"Öyleyiz."
30 dakika boyunda sessizce geçmişti yol. Sonunda varmışlardı hastaneye. Koridorda boş boş bekliyorlardı. Fakat İsmail'in gözüne takılan bir şey vardı, o da sedyede yatan Barış.
"Barış?.." "Barış!"
Ne kadar peşinden koşsa da yetişememişti. Dizlerinin üstüne çöktü yoğun bakımın önünde. Kanayan, yaralı avuçlarını gözlerinin üzerine bastırdı.
"Yalan." "Yalan, değil mi?" "Bir şeyler söyle Ferdi!" "Şaka de, bir şey de!" "Yanlış gördün de.."
Fakat kıvırcığın ağzından tek bir kelime bile çıkmamıştı, çıkamamıştı. Ne diyeceğini bile bilememişti!
İsmail ise ellerini yüzüne koymuş, kendisini çoktan yere bırakmıştı.
İsmail sevgilisinin, belki de eski sevgilisinin o durumda olmasını yedirememişti kendine. Ferdi ise belki de yıllardır hisler beslediği insanın öylece ellerinden kayıp gitmesini yedirememişti.