Seninle...

178 18 99
                                    

Hanashima Masaru gökyüzünün ortasındaki güneşe dikti gözlerini, batmak üzere oluşunun üzerinde bıraktığı turuncu ışık yanındaki kadın kadar parlak değildi onun için. Sayesinde hayalleri yeniden olabilirdi onunla birlikte... Sayesinde Hayashi'ye sahipti... Sayesinde hala mutluydu.

Yıllar önce onun verdiği cesaretle şu an özlem duyabiliyordu o çocuklara. Ve birazdan onlarla buluşacak olmasını sağlayan kişi de Kyouko'ydu. Kyouko, Hanashima'nın Momoyama Predators'daki eski günlere olan özlemini anlayabiliyordu.

Ara sıra eski maçları açıp izlerdi. Hayashi'ye Kota'nın mükemmel şutlarından, Ryuuji'nin taktiğinden, Ouzou'nun hırsından, Erika'nın hızından, Reika'nın gelişiminden, Shou'nun sonuna kadar pes etmeyişinden bahsederdi.

Yemeklerde konuşulan konu o günün nasıl geçtiği değil de, Reika'ların yazlıkta yenen yemekler olurdu.

Artık o küçük çocuklar 16 yaşındaydı, Kyouko hepsini sonsuza dek yeniden bir araya getiremeyeceğini biliyordu ama son bir kez, Masaru için onları aynı sahada, aynı amaç uğruna, aynı topun peşinde bir araya getirecekti.

Tanıdığı tüm muhabirlerle konuşmuş, eskiden turnuvaya katılmış tüm takımları yeniden toplamış ve onları Rusya'da Dünya çapında tekrardan bir turnuvaya sokacaktı. Birkaç aydır sürekli bunun için uğraşıyordu ve Masaru her zerresine aşık olduğu bu kadına tekrar tekrar aşık oluyordu.

Geçmişte olduğu gibi hala yanındaydı ve onu bırakmayacağından şüphesi yoktu. Masaru, gözlerini güneşten çekip asıl güneşine döndü yüzünü:

- "Kyouko; hani derler ya tam veda edemeyen insanlar, günün birinde mutlaka karşılaşırlar. Ondan işte... Şimdi bir saat sonra hepsini tekrardan göreceğim, o kadar özledim ki her birini... Yeniden var olacağımıza inanamıyorum."

Kyouko ona bakıp gülümsedi.
-"Ah Masaru, siz birbirinizden hiç ayrılmadınız ki yeniden var olun..."

Masaru Hayashi'ye baktı. Mavi gözlerini ondan, kahverengi dalgalı saçlarını ve ufak burnunu annesinden almıştı. Elindeki pamuk şekeri yemekle meşgulken bir yandan da parkta oynayan çocukları izliyordu. Masaru, Kyouko' ya yaklaştı. Kollarını onun omuzlarına attı. Kendine yaklaştırdı ve bu gün batımının manzarasına bir manzara daha eklendi.

...

Erika Reika'nın evinin duvarına dayanmış, telefonun kamerasından kendisine bakarak onun gelmesini bekliyordu. Bozulan kahküllerinin üzerine elinin içi ile bastırdı, perçemlerine tekrardan şekil verdi.

Gözü kamerada görünen çehresindeydi ama aklı neredeydi, çözümleyebilmiş değildi. Sadece nasıl olduğunu bilmek istiyordu kendisinin...

Her an yeniden olmak istediği Erika gibi olacağını hayal ediyordu ama gerçekler çok farklıydı. Yıllardır aklından silememişti o çocuğun varlığını. Zaten yokluğu da bir şey değiştirmiyordu ki onun için, o hala bir yere sahipti en güzel umutların yeşerdiği yerde ama umutlar dahi unut diye fısıldıyordu bazen insanın yüreğinin içine işleyen o sesiyle...

Büyümüştü ve her an sevgisi de büyümüştü içinde. Büyümüştü ve anlayabiliyordu artık bazı şeyleri kendince. Özlemek mi dese, ne dese... Ama istiyordu işte yine...

Hiçbir şey yokmuş gibi olabilmekti belki de tek dileği.

Yıllardır uzak kaldığı o insanlarla konuşabilir miydi? Ya da o çocuk, Aoto aynı mıydı? Hala eskisi kadar parlak mıydı gözleri? Saçları hala yumuşacık duruyor muydu eskisi gibi? Ya da Erika onu eskisi gibi görebilir miydi? Eğer değişmişse o mu değişmişti yoksa aşkı mı? Ya da değişmemişse sorun onda mıydı yoksa Aoto'da mı?

Sekiz AteşHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin