giriş sorunlarından haftada bir girebilir hale geldim resmen, umarım bu böyle gitmez. okuyabilenler için keyifli okumalar dilerim 🌛
duştan çıkıp saçlarını kuruttuğunda önce neyden başlaması gerektiğini bilemedi bir süre kadın. sonra saçlarını yapmaya karar verdiğinde sırayı belirlemişti kafasında, saçlarından sonra makyajını yapacak ardından da giyinecekti.
saçlarını kuruttuktan sonra düzleştirdi özenle. önüne gelmemesi için arkasından tokayla tutturduğunda çıkarken üstünden bir kez daha gitmeyi aklına yazmıştı. düzleştirdiği zaman toka izi olmasından nefret ediyordu.
bordo renk elbise giyeceği için bordo ruj sürdü dudaklarına. hafif göz makyajıyla tamamlandığında da kapının çalışıyla kaşlarını çattı. daha yedi olmamıştı ki saat, eğer berk ise çok erkendi.
kapıya geldiğinde emin olamayarak seslendi. kontrol amaçlı da olsa açmak istememişti kapıyı berk'in olmama ihtimaline karşı. daha giyinmemişti ve havlusuyla duruyordu sonuçta.
"berk?"
"benim aybike."
"saat daha yedi olmadı ki, niye geldin?"
"ya sen en geç yediye kadar beklerim diyince, daha erken gelmem gerekiyormuş gibi hissettim. müsait değilsen arabada beklerim ama ben."
genç kadından ses gelmediğinde asansöre yürümeyi düşündüyse de kapının açılışıyla beklemişti kızıl adam. kapıyı açan kadının üstünde gezindiğinde bakışları her zamanki hayranlık ve beğeniyle beraber şaşırmayı da kapsıyordu.
soru sorar bakışlarına maruz kaldığında adamın şaşırma sebebini anlamıştı kadın, üstünde sadece havlu varsa yüzünde de makyaj olması garip gelen bir şeydi tabi.
"ben, en son giyinecektim de. o yüzden."
başını aşağı yukarı sallayan adamı içeriye buyur ettiğinde masanın üzerindeki meyveleri gösterdi.
"alabilirsin istersen, keyfine bak lütfen. gelirim ben birazdan."
başını sallayıp kadının koluna dokunduğunda koltuğa oturdu. onu beklerken de evinin içini inceledi, gerçekten aybike'yle özdeşleşen bir ev görüntüsüydü bu. onun zevklerini, onun inceliklerini bir bir taşıyordu.
genç kadın odasında hazırlığını sürdürürken ona tam oturan elbiseyi geçirdi üzerine. kalın ve boynuna doğru birbirine yaklaşan askıları ve kalp yakasıyla çok güzeldi. kolyesini takıp saçının üzerinden bir kez daha geçtiğinde kızılın yanına geçti çantasıyla beraber.
kızıl adamın aklı kadının güzelliği karşısında her seferinde başından gidiyordu. böyle bir güzelliğe dünyanın herhangi bir yerinde rastlamak imkansızdı berk'e sorulursa.
kadın üzerindeki bakışlara gülümserken de düşmek üzere olan kolyesini hızlı refleksiyle boynunda tutup yeniden takmaya yöneldi üfleyerek.
"bunun ucu mu gevşedi neden sürekli böyle yapıyor anlamıyorum ki."
"ver ben takayım." kızıl adamın söylediğinin üzerine bunu diyeceğini çok iyi bilen kadın, gülümsedi. başka bir şey demeye gerek yoktu zaten, uzattı kolyeyi adama. arkasını döndüğünde de sadece uçlarına dalga verdiği düz saçlarını öne aldı. kızıl adam, kadının kolyesini dikkatle sıkıştırıp taktıktan sonra bittiğini belirtirce omuzlarına dokunmadı. onun yerine elinin üzeriyle saçlarını sevdi. saçına dokunan elleri ise ürpertmişti aybike'yi, hemen arkasındaki adamın şuan orada durmuşken saçlarını sevmeye başlaması her şeyiyle yumuşamasına, çok duygusal hissetmeye başlamasına sebep olmuştu.
YOU ARE READING
who is the guilty one | ayber
Teen Fictionberk'in psikologu olduğu hasta, aybike'nin de müvekkili olmak zorundaydı. başka seçenekleri yoktu.