1.0

85 11 1
                                    

ben geldimm, oy vermeyi ve yapabildiğiniz kadar yorum yapmayı ihmal etmeyin nolur, bir önceki bölümün yorum sayısı sıfır olmuş.. iyi okumalar dilerim 🌛

"nereye gideceğiz ki?" eve dönmeyeceği ve en çok da kızılla daha fazla zaman geçireceği için sevinen kadını sırtından destekleyerek arabaya bindirmişti.

"gidince görürsün."

başka da bir şey sormadı genç kadın. gidecekleri yere gelmeleri de çok uzun sürmemişti zaten. neresi olduğunu kadının dışından kestiremediği salona girdiklerinde içerisi loş ve çoğunlukla karanlık, bomboş görünüyordu. sadece ikisi vardı muhtemelen.

"berk burası ne?"

kadının bileklerini ve biraz daha üstünü tuttu kızıl adam, henüz ellerini tutmaya cesareti yoktu.

"tamam, hamburger yeme fikri iyi hoş ama bu şık elbisenin boşa gittiğini düşünüyordun hala biraz da olsa. ben de seni bu düşüncelerinden kurtarmak istedim, buraya geldik." yanlarındaki masadan boş iki kadeh aldığında şarap şişesini de açıp doldurmuştu ayrı ayrı. tekini kadına uzattığında ise genç kadının çatık kaşları çok fazla anlam yüklüydü. kadehi kızıl adamın elinden aldı.

"psikolog olduğun için mi tüm bunlar? her hareketimi bilme, her düşüncemi okuma. yoksa berk özkaya olduğun için mi?"

"umarım ikincisidir." kadehinden bir yudum alan adam, her zamanki özgüveniyle ondan daha büyük bir yudum alan kadını izledi.

"bence kesinlikle ikincisi."

devamında yavaş yavaş yudumladıkları kadehlerin bitişiyle kadının elinden kadehi geri alan adam, bardakları masaya geri bıraktı. şarabın da etkisiyle biraz daha rahat ve gevşemiş hisseden kadın, ona elini uzatan adamın eline yerleştirdi zarif parmaklarını.

kızıl adam önce parmaklarının üzerine gözlerinin içine bakarak bir öpücük koyduğunda elinden yavaşça kendine çekerek bedenlerinin birbirine neredeyse yapışmasını sağlayıp beline yerleştirdi ellerini. genç kadın neredeyse kelimesini ortadan kaldırdığında da boynuna sardığı elleri ve beline sarılan sıcak kollarla sağa sola salınıyordu yavaş yavaş.

"şarkı olmadan mı dans edeceğiz böyle?"

"sen yeter ki iste."

parmağını şaklatan adamın hareketiyle çok güzel bir şarkı çalmaya başladığında ağzının şekli u harfini alan kadın etkilenmişti.

"romantiklik diyorsun."

"aybike eren diyorum."

yeniden hoşuna gidişiyle güldü genç kadın. iltifat almaktan ziyade bunu hoşlandığı adamdan almak çok hoşuna gidiyordu.

"güzel gözlerimi çok yormadım bugün sen istemiyorsun diye."

kadının daha fazlasını istediği iltifatlarla gülümseyen adam bakışlarını birkaç saniyeliğine kadından uzaklaştırıp yeniden odağını ela gözleri yapmıştı.

"her yerin, her parçan ayrı ayrı eşsiz güzellikte olsa da gözlerin en güzel yerin bence."

usul usul dudağını dişleyen kadın cilveli bir yavaşlıkla gözlerini kapatıp açtı. ellerini adamın boynunda sıkılaştırdığında da gözleri dudaklarına inip tekrar gözlerine çıktı.

"vücudumun tamamını görmedin ki? her yerimi bilmiyorsun? nereden biliyorsun gözlerimin en güzel yerim olduğunu?"

her yerini ezbere biliyorum dedi içinden kızıl adam. aybikenin vücudu bir piyanoysa onu çalmayı en iyi bilebilecek piyanist de berk'ti.

"tahmin sadece, düşün artık ne derece güzel olduklarını. her yerinin muhteşem olduğuna eminim. ama gözlerin... aşık eder adamı."

kızılı etki çemberine bu denli sokmanın verdiği yoğun haz ve güvenle biraz daha ona sokulmakta sakınca görmedi. kızıl adam elinden tutarak yavaşça onu döndürüp ardından geriye doğru belinden destekleyerek yatırdığında başını geriye bırakan kadın, berk'e tutunmuyordu bile. belini saran güçlü eller ona o güveni vermişti. sadece kolunun üzerinde elleri duruyordu o da yalnızca süregelen temasın devamı içindi.

tamamıyla açılan boynu gözleri önüne serildiğinde önce beyaz, güzel boynunda gözlerini gezdirip sonra da kolyesine yöneldi. orada çok oyalanmayıp kadını kaldırmadan önce boynuna da bir öpücük vermişti. belini doğrulttuğunda da yeniden kollarını adamın boynuna sardı aybike.

"rujum mu silinmiş?"

"hayır, yerinde duruyor. neden ki?"

"ha sorun yok o zaman. uzun uzun bakınca sen, öyle sandım."

kızıl adam kadının kendini durmadan ileri atıp adeta okyanusta yüzüşüyle derin bir nefes bıraktı başını oldukça hafif sağa sola sallarken.

"benim de rujum silinmiş herhalde. gözlerin bu sefer de bunu anlatıyor bana." genç kadın adamın öne geçişiyle bu sefer sinirlenmemişti, ona doğru çekilmişti aksine. etkilemesini seviyordu.

kollarını daha sıkı boynuna sarıp doladığında kadını kendine çeken adam, çenesini sevdi tatlılıkla. aybike ise yavaşça yaklaştı adamın dudaklarına. çekiminin daha da içine itiyordu kendini devamlı sanki.

odağı yaptığı dudaklarına dudaklarını yaklaştırıp öpmek için gözlerini önce adamın gözlerine çıkarıp sonra kapatacağında kızılın yavaşça geri çekilişiyle olduğu yerde kaldı.

kızıl adam onu öpmesini istememişti.

geri durmak zorundaydı çünkü her şeyi düzeltmeye çabalarken yanlış bir hamleyle tümünü mahvetmekten, geri dönülemeyecek hasarların gelmesinden çok korkuyordu.

bugün düzleştirdiği saçlarının dalgalı uçlarını seven adamın ellerinden uzaklaşan kadın danslarını bitirmiş oldu.

"şey, ben... gideyim artık." onu öpmek isteyişine karşılık vermemesi allak bullak etmişti kadını.

"ben bırakayım seni." hayır diyemeyecekti ki. trip atmıyordu, atmaya hakkı olduğunu düşünmüyordu ama içinde bir şeyler kopmuştu. konuşmadan ilerleyen arabada da evin yolunu gözlüyordu zaten. bu geceyi bitirmek istiyordu.

eve gelip de saçlarını toplayıp olabildiğince acele üstünü değiştirdiğinde sakince oturdu koltuğa. ışığı bile yakmamıştı, oturuyordu öyle. karşısına boş bakışlarla bakarken de başını yana yasladı.

öpmek istemişti onu ama kızıl adam onu öpmemişti. madem onunla öpüşmeyi aklından geçirmiyordu neden o da öyle bakmıştı? o kadar içten, gerçekçi ve sırf kibarlık olsun sınırının çok dışından iltifatlar etmişti?

yüzüstü bırakılmış gibi hissediyordu kendini. tamam seni seviyorum dememişti berk zaten ama kastetmişti hep. öpmemesi ise gerçekten büyük dumura uğratmıştı kadını. bir yandan da olumlu düşünüp sıkılan canını neşelendirmek istiyordu.

belki de berk'in öpmeme sebebi onu istememesinden değil, zamandan kaynaklıydı. rahatsız etmemek için yaklaşmamıştı ama bu düşüncesini de zaten yaklaşanın aybike olması durumu çürütüyordu. ya da belki de kızıl adam bunun için erken olduğunu düşünüyordu. birbirlerini daha iyi tanıyıp güvenmek için daha çok zamana ihtiyaçlarının olduğunu düşünüyordu belki ve haklıydı da.

aybike de böyle yapacaktı, biraz daha resmiyeti korumak gerektiği düşüncesinseydi artık. berk ise genç kadının fotoğrafına bakıyordu zaman zaman gözünden süzülen damla telefon ekranına damlayıp fotoğrafı bulurken. bir bugünkü çektiği fotoğrafa bakıyordu, bir de lisedeyken beraber gittikleri aynı hamburgercide liseli aybike'sini hamburger yerken çektiği haline. arada inanılmayacak kadar çok fark ve hiç fark vardı aynı anda. aynıydı o, mimikleri, hareketleri, bakışları aynıydı.

"güzel bebeğim benim." dedi omuzları sarsılarak fotoğrafların ikisini de severken.

who is the guilty one | ayberWhere stories live. Discover now