0.4

124 16 53
                                    

ben geldimm, oy vermeyi ve bol bol yorum yapmayı ihmal etmeyin lütfen. iyi okumalar dilerim 🌛

elindeki kartviziti parmakları arasında döndürdü yeniden genç kadın. berk bey'in kliniğine gitme fikri ne zamandan beri bu kadar cazip gelmeye, aklını kurcalamaya başlamıştı? ya da ara sıra adam aklını yokladığında neden gülümsemesi yüzüne yayılıyordu?

"saçmalıyorsun aybike." dedi kendi kendine. tabi bunu da diğer tüm düşünceleri gibi içinden söylemişti, dışa vuramazdı. tüm söylemekten çekindiği düşüncelerini yalnızken bile kendine itiraf edip yüksek sesle söyleyemezdi. oysa ki birçok şeyde olduğu gibi bunda da korkularının olmaması lazımdı ama yapamıyordu bir sebepten. buna kendini daha önce birkaç kez zorlamıştı ama halledememişti. "adam yakışıklı diye bu kadar etkilenmedin herhalde? gün içinde bir sürü insan aklına gelip gidiyor."

masasının önünde sağa sola yürürken aklına gelen yeni düşünceyle bordo ojeli tırnaklarının kenarını dişlemeyi bırakmış, kaşlarını çatmıştı endişeyle.

"ama aklına gelen diğer insanların aklına gelişi seni rahatsız etmiyor."

kendine neler olduğunu bir an önce bulması ve anlaması lazımdı. bugün halletmek zorunda olduğu en önemli işi buydu hatta. bir mantığa oturtması lazımdı hissettiklerini yoksa gününe devam da edemezdi.

neyse ki az önce ona o söylemeden kahve yapmış elif'e bolca teşekkür edip odadan çıkmasını rica etmişti yine. yalnız kalmalıydı bu konuyu etraflıca düşünmek için.

"şimdi düşün. aklını kullan, her zaman yaptığın şey. şuanki konumunda olmanı sağlayan da aklın zaten. düşün. böyle garip şeyler hissediyor olmana sebep olan ne? bu adamı sana özel kılan ne?"

tanıştıkları akşamı, öncesindeki telefon görüşmelerini ve sonrasındaki o birkaç görüşmeyi hızlıca kafasında tüm detaylarıyla yeniden canlandırdığında yakaladığı noktayla gözlerini açıp gülümsedi.

"tabi ya. nasıl daha önce düşünemem bunu? bu baş ağrısı, yoğun kalp çarpıntısı muhabbeti o gün başladı, berk'le görüştüğün gün. o yüzden de kalp çarpıntısının falan sebebini o sandı zihnin, yanıldı. sana oyun oynuyor şimdi de bir şeyler hissettiğini sanarak. oh ya, sonunda oturdu her şey yerine."

kıvırcık saçlı kadın, derin bir nefes verip gülümsemesini büyüttüğünde çok daha keyifli hissediyordu kendini. büyük bir yükten ya da sorumluluktan kendini kurtarmış gibiydi. kapının ardından elif'e seslendiğinde genç kadının sesindeki bariz neşenin de farkında olan kız şaşırarak içeri girdi.

"elif! öğlen oldu dimi?"

"evet aybike hanım. ama öğle arasına girmeme gerek yok, yani zaten odanın dışındaydım, işle de meşgul değildim. onu öğle aramdan sayabiliriz."

"olur mu canım öyle şey? öğle yemeği yemedin bir kere."

"sorun değil aybike hanım benim için, cidden."

"elif'çim, olmaz öyle. baksana ne diyeceğim sana, gelsene benimle beraber öğle yemeği yiyelim. ben ısmarlıyorum."

"çok naziksiniz aybike hanım ama gerçekten gerek yok. boşuna masraf etmeyin."

"ne demek boşuna ya? en iyi yardımcıma etmeyeceğim de kime edeceğim? hadi dedim."

genç kızın koluna girip odadan çıkardığında beraber yemek yemeye gitmişlerdi. ela gözlü kadının sevinçli hali ise çok barizdi gerçekten.

yemek yemelerinin ardından ikisi de yüzlerine renk gelmiş gibi görünüyordu. ofise geçtiklerinde içeride aybike'nin koltuğunun karşısındaki uzun koltukta oturan berk bey'i görmek ise ikisini de şaşırtmıştı. aybike ise gerilmişti sebepsizce. az önce kendine koyduğu teşhis önemini yitirmiş gibiydi adamı görünce. alt tarafı yakışıklı bir adamdı, neden böyle olmuştu?

who is the guilty one | ayberWhere stories live. Discover now