(Kısa)

13 1 7
                                    

Uzun bir ara sonra selammm.
Bilgilendirme: bu bolumde cok yazim hatasi goreceksiniz.

Keyifli okumalarrrr.

Arafla beraber evden çıkmıştık ve yaklaşık 5 dakikadır sokakta yürüyorduk. İkimizden de çıt çıkmıyordu ama ikimizin de içinde büyük fırtınalar olduğu çok belliydi.

Araf bana istediklerini soramıyor, ben ona istediklerimi anlatamıyordum. Buna cesaretsizlik denilebilir miydi? Hayır. Bunun adı kaybetme korkusuydu.

Yürüdüğümüz sokakta hiç kimse gözükmüyordu. Şiddetli rüzgar arkamdan vurduğu için tüm saçlarım uçuşuyor, ara sıra gözüme giriyordu. Birden içime bir ürperti geldiğinde çebik bir hareketle arkama baktım. Bu hareketim Araf'ın yöxüne çarpmış olacak ki o da baktığım yere baktı.

"Ne oldu?" diye tereddütle sordu. Sokağı son kez inceledikten sonra yavaşça, önüme döndüm ve gözlerimi Araf'ın kömür karası gözleriyle buluşturdum.

Gözleri sonsuzluğa benziyordu. Bu sonsuzluğun içinde ne döndüğünü anlamak için içine girmeniz gerekiyor, bulmacayı çözmeniz gerekiyordu. İçine girmeniz gereken, Araf'ın kişiliği, çözmeniz gereken bulmaca, Araf'ın hayatıydı.

Önüme gelen saçlarımı kulağımın arkasına sıkıştırdım. "Birden izleniyor gibi hissettim." diye onu cevapladığımda Araf tekrar arkasını kontrol etti.

"İleride bir park var. Oraya gidelim." Araf'ın önerisine karşılık başımı salladım.

Az sonra parka geldiğimizde bir banka oturmuştuk. Park bomboş ve sessizdi. Gün içinde ikimizinde gelmeyeceği bir yerdi. İkimizde biliyorduk ki burası sabah canımızı fazla yakardı.

"Belinay." Gözlerimi Araf'a çevirdim. "Parkları sevmiyorum, az ileride bir sahil var, oraya gidelim mi?" dedi. Gülümsedim.

Göl kenarları ve parklar.

Ayağa kalktım ve centilmen bir prens gibi sağ ayağımı sol ayağımın arkasına attım, hafif eğildim ve bir elimi Araf'a uzattım. "Leydim."

Kafamı kaldırıp Araf'ın yüz ifadesni kontrol ettim. Yüzünde bıkmış bir gülümseme vardı.

Elini narince elimin üzerine koydu ve olabildiğince zarif olmaya çalışarak ayağa kalktı. "Allah'ın bana gönderdi sınav mı bu?" diye kendi kendine sorduğunda kıkırdadım.

Sahile gelip kumların üzerine oturduk. Ben elimle yerdeki kumlara şekil verirken Araf ellerini arkadına yaslamış denizin hırçın dalgalarını seyrediyordu.

Yavaşça arkasındaki ellerini önüne alıp önündeki kumu biraz avuçladı. Bir kaç saniye sonra elini kumdan minik bir deniz kabuğuyla çıkarttı. Elindeki deniz kabuğunu almak için avcumu açtığımda kıkırdadı, benimse gülümsemem kılaklarıma çıkıyordu.

Elime aldığım minik kabuğun üzerindeki mor desenleri incelerken Araf konuştu. "Sırtındaki yükü indirmemekte kararlı mısın?" diye sordu.

Ne kadar pozitif olursam olayım, bir şekilde beni anlayabiliyordu.

Kafamı yavaşça kaldırdım ve Araf'ın bana sabiylenmiş gözlerine kaçamak bir bakış attım. Ardından hemen gözlerimi denize çevirdim.

"Cesaretin olmadan hiç bir şey yapamazsın, Belinay." Ona bunları söylemekten korkmuyordum, korktuğum şey vereceği tepkiydi.

"Katiller." dedim.

"Ne olmuş katillere?" diye sordu. Gözlerimi ona çeviremiyordum. Şuan ona baksam her şeyi anlayabilirdi.

"Onlara nasıl yaklaşıyorsun?" Sorduğum sorunun saçmalığıyla boğuşmaya başladım.

"Katillere nasıl bakılması gerekir?" diye soruma soruyla cevap verdi.

"Mesela, ben katil olsam beni destekler misin?"

"Aklımdan geçenlerden birini yapmadığını söyle bana."

"Hayır, birini öldürmedim," dedim saf bir ses tonuyla. "bir sürü kişiyi öldürdüm." diye tamamladım cümlemi.

Kafamı yavaşça Araf'a doğru çevirdiğimde Araf'ın hâlâ bana baktığını gördüm. Büyük bir derinlikle gözlerimin içine bakmaya başladı. Ne düşünüyordu?

Gözlerimin yavaşça dolmaya başladığını hissettim. Ormanlarıma yağmur yağıyordu.

Araf derin bir iç çekti. Kafasını gökyüzüne kaldırıp çektiği nefesi yavaşça dışarı verdi. "Normal bir tepki mi bekliyorsun benden?"

Kafamı iki yana salladım. "Hayır, lütfen içinden gelenleri söyle. Bağır, çağır, küfür et. Dinlerim sadece dinlerim ama susma. Sessizliğin canımı acıtıyor lüt.."

"Sus."

Bıçak gibi tek kelimesiyle beni susturduğunda yutkundum. Yavaşça ayağa kalktı ve üzerindeki kumları temizledi. Ardından bir elini bana uzattı ve bir çırpıda kolaylıkla beni kaldırdı.

Ben onun yüzüne bakamazken o benim gözlerimin içine bakıyordu.

"Yüzüme bak." dedi sert sesiyle. Sinirliydi, nefes alma biçiminden bile anlaşılıyordu. Ama bağırmıyordu. Araf benim yanımda asla bağırmazdı.

Kafamı kaldırıp gözlerimi gözlerine sabitledim. Biraz beni izledikten sonra doğru söylediğimden emin oldu. Birden elini enseme koyup beni kendine çektiğinde nefesim kesilmişti.

Gözlerimden düşen her bir damla onun üzerini ıslatıyordu ama bu onun umrunda değildi.

Ensemdeki eliyle saçlarımı okşamaya başladı ve diğer elini sırtıma yerleştirdi. Saç diplerime bir öpücük kondurdu. "Ağlama." dedi sadece.

Gözler Yalan Söylemez.Where stories live. Discover now