Veee başlıyoruz. Allah'ım heyecandan ölcem sanırım. Göz bebeğimin ikinci kitabını yazıyorum ve kafamdakileri doğru aktarabilmek için çok uğraşıyorum gerçekten. Umarım siz de benim kadar heyecan ve merakla okursunuz ve seversiniz. Lütfen yorumlarınızı ve oylarınızı eksik etmeyin zaten şurda 3-5 kişiyiz. :) Umarım bir gün 3-5 binleri de görücez umudum hala var. Bir sonraki bölüm bayramdan sonraki hafta yine pazar günü gelecek umarım. Keyifli okumalarrr. :)
🔥
Bazen...
Bazen zaman geçerdi.
Sadece... Geçerdi işte.
Önü arkası, başı sonu olmadan öylece geçer giderdi ve yükleyebileceğin tüm anlamlarını çoktan kaybettiğinden senin için hiçbir önemi olmazdı.
On sekiz yılımı kimseye dokunmadan, insanların dokunuşu hissetmeden geçirmiştim ve sevdiğim herkesi, mesafelere rağmen sevmeyi öğrenmiştim. Ben Lisa Allen'dim. Yapardım. Bir şekilde gülerdim. Bir şekilde severdim ve bir şekilde başarırdım.
Olmamıştı... Kaybetmiştim...
Babamla tanıştığımda, Rahlia'ya geldiğimde, bir bekçi olduğumu öğrendiğimde ve artık birilerini öldürmekten korkmadan yaşamaya başladığımda bile kaybetmiştim. Aşık olduğumda, güvendiğimde, mücadele ettiğimde ve zafere yaklaştığımı sandığımda... Başkalarının temasını hissettiğimde... Beş ayı geride bıraktığım Rahlia'daki hayatımın her anında, bir Prensesken bile ben hep... Kaybetmiştim.
Hayatınızın gidişatını değiştiren bazı olaylar yaşardınız ve dünyanız tepetaklak olduktan sonra asıl yürümeniz gereken yolu bir türlü bulamazdınız ya.... İşte öyle... Yönümü bulamıyordum ve sanki bir balonun içine hapsolmuş, rüzgarla birlikte savrulup duruyordum.
Neredeydim?
Niye buradaydım?
Ben kimdim?
"Bu kadar hızlı gidemezsin!"
Kirpiklerimi kırpıştırarak etrafımda olanları algılamak adına, daldığım zihin yolculuğumdan sıyrıldım. Sarı bir atın tepesinde, buradan kaçıp, yok olabilmek umuduyla, süratle ilerken Kevin'ın sesi beni gerçekliğe döndürmeyi başarmıştı. Yine... Son üç ayımın her anında olduğu gibi...
"Ben hızlı değilim Kev." Diye homurdandım arkamı dönüp ona kısa bir bakış fırlattığımda. "Sen fazla yavaşsın."
Maria'ya ilk bindiğimde yaşadığım korkuyu hatırlıyordum. O gün hiçbir gücün beni bir daha at tepesine oturtamayacağından emindim ama şimdi neredeyse günümün tamamını böyle geçiriyordum. Kendimi Saray entrikalarından sıyırabildiğim, hayal dünyamda her şeyin hala istediğim gibi olduğunu düşünebildiğim tek yer burasıydı çünkü. Üstelik artık bir Prenses olduğumdan kendime ait bir atım bile vardı.
Atımın altın rengi yelelerini okşadım. "Seni seviyorum biliyorsun değil mi?" diye sordum sanki bir cevap alabilirmiş gibi. Karşılığını biraz daha hızlanarak verdi.
"Orman çıkışına varmadan dönelim." Diye bağırdı Kevin. Ofladım. "Sen dön. Ben gelmeyeceğim."
Sözlerimi kabul etmeyeceğini ve ben ısrar ederek onun sinirlerini bozmaktan öteye gidemeyeceğimi biliyordum ancak yine de her defasında denemekten vazgeçmeyecektim. Bir gün Saray sınırları dışında da yalnız kalmayı başaracaktım. Birkaç ay önce Melez Lanetini bozmak, Ares'le birlikte olmak, Saray'daki babama meydan okumak ve kız kardeşimin mutluluğunu sağlamak gibi dertlerim varken şu an sadece bunun için uğraşıyordum. Kralı tahttan indirmeye çalışmış bir Prenses olmanın bazı ağır bedelleri vardı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Kainat Bekçileri-ZAMAN ÇUKURU (2. KİTAP)
FantasiaRahlia'ya uyum sağlamaya ve bir prenses gibi davranmaya çalışan Lisa, aşkını da korkularını da kalbine gömebilecek mi?