Geldimmmm! Nasılsınız minik küçük tatlı Kainat Bekçileri ailem? :) Ben taşınma telaşındayım. Şehrimden ayrılacağım ve alışık olduğumun dışında bir yere yerleşeceğim için de biraz buruğum. Kitaplarım da olmasa bu kargaşayla nasıl baş ederdim bilemiyorum. Bir de siz yorum yaparsanız ve oylarsanız mis gibi moral olacak. Haftaya pazar günü üçüncü bölümde görüşmek üzere. :) Keyifli okumalar...
🔥
Birilerine öfkelenmeye, öfkemi çıkarmaya ve içimde aylardır biriktirdiğim bütün kötü duygularımı boşaltmaya ihtiyacım vardı. Bastırdığım ne kadar düşünce, eylem, his varsa hepsini yaşamaya ve rahatlamaya ihtiyacım vardı.
Konuşmaya ihtiyacım vardı.
Bana aşık, müstakbel kocam Kevin'la ya da hata yaptığımı söyleyerek beni onunla bir kez daha görüşmeye ikna etmek için uğraşan kız kardeşimle değil... İkisi de benim iyiliğimi düşünüyor olsa da dudaklarından dökülen hiçbir cümle duymak istediklerim değildi çünkü. Bana lazım olan tek şey gerçeklerdi.
"Sen aklını mı kaçırdın Lisa?" diye sordu James bariz bir şaşkınlıkla. Zindanın kapısı açıp kendimi içeri kilitlediğimde ya da ondan bana vurmasını istediğimde bunu sormamıştı oysaki. Şimdi neden böyle düşünüyordu?
Kevin'la geçidin oradan döndükten sonra uyku tutmadığından soluğu burada almıştım. Mantıklı ya da mantıksız bir hareket olmasıyla ilgili düşünmek istemiyordum. "Ne var? Leş ömrünün ufacık bir kısmını iyilik yapmaya ayırsan ve sesini kesip beni dinlesen ölür müsün?"
Ofladı. "Başka şansım varmış gibi." dedi bulunduğumuz ortamı işaret ederek. Eh. Haklıydı.
"Bana karşı olabileceğin en dürüst halinde ol." derken onun hemen karşısına dikilmiştim. Şimdiye kadar hiç bana kendimi iyi hissettirecek bir şey söylememiş olması, ne kadar acımasızca olursa olsun ondan doğruları duyacağıma olan inancımı arttırıyordu.
James kollarını göğsünde kavuşturmuştu. Bir prensken hep üzerinde olan şık giysilerinin yerini iki bol parçadan oluşan siyah bir takım almıştı. Saçları ve sakalları oldukça uzamış, bakımsızlıktan ten rengi dahi değişmişti. Onu daha önce defalarca kez ziyarete gelmiştim ancak ilk defa bu kadar bitkindi. Yine de sandığımdan daha dayanıklıydı. Üç aydır bu demir parmaklıkların arasında beden ve ruh sağlığını korumuş olması mucizeydi.
"Benden ne istiyorsun tam olarak? İki haftada bir gelip, hangi manasız duygunu tatmin ediyorsun acaba?"
Omuz silktim. "Sohbetin sarıyor diyelim."
Abim olabilecek en ukala şekilde gözlerini devirdi. "Hepinize ihanet ettim. Seni de hala gram sevmiyorum Lisa. Bundan üç beş gün sonra ölüp gideceğim. Son anlarımı geçirmek istediğim kişiler sıralamasında sonlarda bile değilsin." Eğer bir kalp kırma yarışması düzenlenseydi James bütün plaketleri toplardı. Yine de sözleri ne kadar can sıkıcı olsa da hala bana istediğim kadar acı çektirmeyi başaramamıştı. Tanıdığım tüm varlıklar arasında, benden en çok nefret eden oydu oysaki. Bir de Clara vardı ancak o şu sıra ziyaret edebileceğim türden bir varlık değildi. Zaman Çukuru'nun hangi köşesinde, Ona kendini yamamak için planlarla yaptığını düşünmek bile yeterince acı veriyordu gerçi. Boğazıma güçlü bir yumru oturduğunda, midemde büyüyen öfke topu da patlamak üzereydi.
"Ölmemen için bir şeyler yapabilirim belki." dedim ona. Yüzünde soğuk bir gülümseme belirdi. "Sen mi? Ne mesela? Babacığından düğün hediyesi olarak canımı bağışlamasını mı isteyeceksin?" Küçümseyici tonlaması hoşuma gitmişti. Bir mazoşiste dönüşüyordum. Bana acı veren her şeyden zevk almaya başlamıştım.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Kainat Bekçileri-ZAMAN ÇUKURU (2. KİTAP)
FantasíaRahlia'ya uyum sağlamaya ve bir prenses gibi davranmaya çalışan Lisa, aşkını da korkularını da kalbine gömebilecek mi?