Böylesine muhteşem bir felakete ilk elden tanık olma şansını vicdanım rahat bir şekilde nasıl geri çevirebilirdim?
Kafamda dönen senaryoları mantıklı bir şekilde ele aldığımda bu adamın beni çağırdığı o izbe yere gitmek, felaketti. Ama her zaman mantığımı kullanmak zorunda değildim. Oraya gittiğimde öğreneceğimi düşündüğüm her bilgi muhteşem bir zevk veriyordu bana.
Fakat bu bile garip geliyordu. Bu kadar heyecanlandığım şey gerçekten neydi? bu felaketin bir parçası olmayı ayrıcalık olarak mı görüyordum? İlgiyi seven biri olduğum doğruydu, bunu asla reddetmezdim. Etrafımı saran bu şeyin tatmin olma duygusu olduğunu da biliyordum. Uzun zamandır ilgi üstümde olmadığı için içimde bir şeylerin harekete geçtiği kesindi.
Fakat oraya gitsem bile Baran'dan gizlemek oldukça zor olacaktı. İzlediği görüntülerden bir şeyler anlamış olabilirdi.
Tabi ki ben kıskandığı için böyle davrandığını ummaya devam edecektim.
Elimdeki sigara paketini bir köşeye fırlatıp ayaklarımı sehpaya uzattım. Dışarıdan bakıldığında şuan ki rahatım paşalarda yoktu fakat içim öyle değildi. Sigaramdan derin bir nefes aldığımda gözümün hafifçe yandığını hissettim. Gerçekten bir sigaranın bile zürriyetini sikme evresinde gergin ve sinirli hissediyordum şuan.
"Bacaklarını sallamayı keser misin?" salona ne ara girdiğini anlamadığım Baran'ın bana yönelik konuşması ile kaşlarımı çattım.
"Tek sorun buydu değil mi?" Oturduğum yerde dikleşip bedenimi ona döndürdüm.
"Başka bilmediğim bir sorun mu var?" diyerek yanıma bıraktı iri bedenini. Bakışlarımı sadece yüzünde tutmak için büyük bir çaba sarf ederken boğazımı temizledim. Şimdi bir de fark ederse bir yerleri patlardı egodan. "Sen varsın."
"Sinirli olması gereken kişi benim sanıyordum?" onun gözleri benim tak aksime, tüm vücudumu arsızca geziniyordu.
"Demek duygularım koşullar tarafından dikte edilmiyor?" alaylı sesimi ve yaptığım imayı anladığında dudağındaki gülüş sandığımın aksine genişledi. "koşullara bakılacak olursa şimdi seni-"
"Dinlemeyeceğim." Yanından kalkarak karşıdaki koltuğa doğru yürüdüm. Sözünü kesmem onu iyice sinirlendirmiş olacaktı ki, sesini yükseltti. "Buraya gel konuşmam bitmedi!"
"Ben buradayken de konuşabilirsin." alaylı sırıtışım yerini korumaya devam ederken cümleme devam ettim. "Ya da hiç başlama çünkü bugün Salim Urazlı ile buluşacağım."
"Urazlı kaçmıyor."
"Ya kaçarsa?" göz devirdiğini gördüğümde ayıplarcasına baktım.
"Ben de geleceğim o zaman." İşte bu olmazdı. Urazlı işin bahanesiydi, ben Kerem'in çağırdığı mekana gidecektim. Ne işler döndüğünü öğrenmem gerekiyordu ve bu bilgileri tek başıma veya bizim ruh hastası ekiple öğrenemeyeceğime emindim.
"Kuyruğum musun sen?"
"Bir zamanlar, kim kimin kuyruğuydu çabuk unuttun." Kavga çıkarma garantili cümlesiyle birlikte içimden ona teşekkür edip, aynı zamanda elime aldığım yastığı kafasına fırlattım. Bu sayede hem o sinirlenmiş olacaktı hem de ben. Ve oraya birlikte gitmek zorunda kalmayacaktık.
"Sinan, sana defolup gitmen için beş dakika veriyorum." Pekala, artık peşimden gelmezdi herhalde. Hızlı adımlarla odaya ilerledim ve dolabın içine sakladığım ikinci telefonumu da cebime attım. Üzerimi değiştirmeyecektim, sabah duş alıp özenle giyinmiştim zaten. Gayet iyi görünüyordum. İkinci telefonu almamın sebebi ise kişisel kullandığım telefonumun konumunun takip edilmesiydi. Urazlı ile görüşmeye gittiğimde telefonumu unutmuş gibi yaparak konumumu sabitleyecek ve Kerem'in yanına gidecektim.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
SANRILAR
Random"Oyunu oynamak ruhunla kumar oynamaktır. Kumarı kendi kendine oynarsın ama bahisleri de, kazananı da o belirler."