kuliste grup arkadaşlarım ile otururken zamanın geçmesini bekliyordum. yanımdaki kişileri bu festivalde şarkı söyleyeceğim daha belli değilken yakından tanıdığım pek söylenemezdi. hepsi okuduğum bölümdeki birkaç tanıdıktı ama ben onları tanımıyordum. bu normaldi çünkü kendi arkadaşlarım dışında önceden birileri ile hiç konuşmamıştım ama minho beni böyle bir şeyin içine soktuğundan beri zorunluluk gereği çok uzun zaman sonra hayatımda yeni insanlar edinmiştim. minho ve arkadaşlarını saymazsak tabii ama yeni kişileri tanımaya başladığım için cidden mutluydum. yeni kişiler ile tanışmak, bu şekilde bi sosyal etkinliğin içinde olmak korkularımı büyük bir derece de azaltmaya başlamıştı.
bunun için minho'ya gerçekten minettardım. hayatıma girdiği için belki de dünyadaki en şanslı kişi olabilirdim.
bunları düşünmem ile aklım yine ona gitmişti. festival başlamadan önce yanıma geleceğine söz vermişti ve bende gelmesini bekliyordum. ona ihtiyacım vardı.
"nasıl hissediyorsun?" saçımda hissettiğim ellerle yavaşça gözlerimi kapattım. şuan da cidden bir şekilde rahatlamam gerekiyordu.
"bilmiyorum beomgyu. sadece garip ve gergin hissediyorum işte." beomgyu grubumuzun gitaristiydi ve sanırım bu gruba katıldığımdan beri bana en yardımcı olan kişiydi. beni anladığını hissediyordum. bu süreç boyunca hep sözleri ve hareketleri ile beni rahatlamaya çalışmıştı. bu yüzden ona minnettardım.
"sakin ol seungmin. bu zaman kadar elinden geleni yaptın emin ol sahnede de çok iyi olacaksın!" yüzümü güldürmeye çalışırcasına moral verirken bir yandan saçlarımı okşamaya devam ediyordu. bu hareketlerine karşı kıkırdayıp gözlerine bakarak teşekkür ettim ve ayağa kalkarak karşımdakine minik bir sarılma verdim.
sahneye çıkmamıza az kalmıştı. yapacağımız şey o kadar uzun sürmeyecekti sadece iki tane şarkı söyleyecektik çünkü bizim dışımızda etkinlik yapacak birçok öğrenci vardı etrafta. yine de içimdeki heyecanı bir türlü bastıramıyordum. minho yanıma geleceğini söylemişti bu yüzden onu beklemek dışında yapabileceğim pek bir şey yoktu.
on dakikadan az kalmışken grup arkadaşlarımdan bazıları aynaların karşısına geçmiş kendilerine bakıyor bazıları da çalacakları enstrümanların son ayarlamalarını yapıyorlardı. bende biraz ilerideki aynanın yanına gidecekken arkadan belime dolanan eller ile duraksamak zorunda kaldım. karnımdaki hisler canlanırken onun kim olduğunu çok iyi biliyordum bu yüzden gülümseyerek gözlerimi kapattım. içim o kadar rahatlamıştı ki şu süreçte en ihtiyaç duyduğum kişi şu an yanımdaydı.
birkaç dakika o şekilde sessiz bir şekilde durduktan sonra arkadan boynuma minik bir öpücük kondurdu. bende yüzünü iyice görebilmek için arkamı döndüm. beni festival yerine araba ile bıraktıktan sonra diğer arkadaşlarım araba konusunda pek anlaşamadığı için yanlarına gitmek zorunda kalmıştı. o sırada üzerinde birkaç değişiklik yaptığını da farkettim. dehşet yakışıklı olmuştu.
saçlarını ortadan ikiye ayırmış ve kolsuz siyah bir tişört giymişti. bu tişört tüm kolunu ortaya sergilerken belli olan kasları ile yutkundum. buraya gelmeden önce düz bir kısa kollu giyiyordu. geri dönünce ne olmuştu da böyle bir şey giymişti cidden? kollarına olan bakışlarımı yakalamış olacak ki sırıtarak kıkırdamıştı.
"noldu bir garip bakıyorsun?" yüzündeki sırıtmayla ima yapmaya çalışıyordu. bu yüzden omzuna bir tane geçirip susturmaya çalıştım. "ne alaka ya? bi gidip geldin niye üstünü değiştirdin? ondan dikkatimi çekti yani."
"gerizekalı jisung üstüme kahve döktü ne yapayım."
bunu demesiyle kıkırdadım. jisung harbiden biraz sakar ve çokça aptaldı. biz onu böyle kabul etmiştik artık geri dönüşü yoktu. bi kere sardımı bırakmayan türdendi o ama seviyoruz işte.