04| Felix

172 11 9
                                    

Beğenmeyi ve yorum yapmayı unutmayın🏵

○○○

Ellerindeki çikolatılı hamuru iyice yağurmaya başladı sarı saçlı genç. En çok yapmayı sevdiği brownilerinden yapıyordu. Şuan herhangi bir saray işi yoktu bu yüzden rahattı. Yüzünde gülümse, alnında ter, yaptığı işi sevdiğinin bir diğer kanıtıydı.

Sarı saçlı genç saray aşçısıydı. Yaptığı yemekler herkesin ağzında dolaşsa da kendisini bilen çok az insan vardı. O, kendi dünyasında takılan biriydi. Hiç arkadaşı yoktu ve sarayda çalışan insanlarla da pek muhatap olmazdı.

Bundan hiç şikayetçi değildi tabi ama bazen yalnızlık çekebiliyordu.

Onun hikayesi çok ilgi çekici değildi zaten. Ailesi yoktu, sarayın hizmetliler odasında kalıyordu. Ona değer veren bir insan vardı, o da onu terk etmişti. Belki de birbirleri için yaratılmamışlardı bilmiyordu ama sarı saçlı gencin kalbi kırılmıştı.

O günden beri kendini daha da kapadığını hatırlıyordu. Kalbini tekrar dünyaya açmak düşündüğünden de zordu. Bir de şuan peşinde koşan bir alfa varken, gerçekten zordu.

Kafasını iki yana salladı. Düşüncelerinden ayrılmak için brownilerini bitirip fırına attı. Şimdi tek yapması gereken beklemekti ve o sırada da biraz çilek yıkıyıp yemeye başladı. Şimdi hasat zamanıydı ve pazarda koli koli çilekler bulunuyordu. Biraz tatlı yemek kimseye zarar vermezdi.

Ama yemeğe o kadar dalmıştı kii arkasından onu izleyen omegayı fark etmemişti bile.

"Lee Felix"

Sarı saçlı omega ismini duymasıyla yerinden sıçramış ve şaşkınlıkla arkasına dönmüştü. Mutfakta yalnızdı ve sessizliğe alışmıştı. Bu yüzden bir anda ses duyması onu korkutmuştu. Ama karşısında kralın eşini görmesi onu daha da çıkmaza sürüklüyordu.

Jisung, sarayın mutfağına hiç girmemişti. Bu yüzden dolayı ilk önce etrafı biraz süzmüş, sonra yavaş adımlarla omegaya yaklaşmıştı. Yüzündeki nötr ifade ortamı daha da gerginleştiriyordu.

Felix ise şuan ne yapması gerektiğini bilmiyordu. Put gibi kalmıştı, hareket edemiyordu. Onun gerçeği öğrenmiş olabiliceği Felix'i çok korkutmuştu. Zaten olabildiğince kraldan ve eşinden uzak durmaya çalışıyordu. Jisung'un yüzündeki ifade ise birazdan göz yaşlarına boğulacağının işaretiydi.

"Saray mutfağına hiç gelmemiştim. Sanırım daha sık uğramılıyım" diyerek gülümsedi Jisung. Karşısındaki omeganın korktuğunu anlamış ve sakinleşmesi için gülümsemişti.

Felix ise kralın eşinin gülümsemesiyle rahat bir nefes almış ve o da gülümsemişti. "Bu benim için büyük bir onurdur majesteleri"

"Resmiyeti boş verelim. Seninle tanışmak isterim, beni tanıyorsun değil mi??"

"Tabiki de!! Ünlü Han Jisung'u tanımayan yoktur"

"Ay!! Utandım˜"

İki eline de yanaklarına koyarak kızarıklığını saklamaya çalıştı Jisung. Böyle şeyler duyunca kendisini pohpohluyordu ve bu hiç iyi bir şey değildi. Ama elinde de değildi, özgüveni artıyordu.

Felix ise onun bu tatlı davranışına kıkırdamıştı. Böyle bir karşılaşma beklemiyordu tabi. Jisung'la daha çok yüzüne alıcak tokat ile karşılaşır sanıyordu. Ama sanırım gerçeği bilmiyordu kii ona çok nazik davranıyordu. Bu çocuk bunların hiç birini hak etmiyordu.

"Bu koku da ne??"

"Browni, kendi ellerimle yaptım. İster misiniz??"

Jisung sadece kafa salladı. Karnı acıkmıştı ve şiş karnını ovalıyordu. Koku muazzam hoşuna gitmişti ve sanıyordu kii bebeği de acıkmıştı. Karnını ovalamaya devam ederken bir saniyeliğine bebeğine baktı. Şiş karnını gördükçe yüzünde güller açıyordu.

A Queen // MinsungHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin